Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 48
  • Öğe
    Calendar/Information bulletins of the first secular American school for girls in Istanbul, Arnavutkoy American College for girls, in comparision among the years of 1925 and 1927 after the Law of unification of education in Turkey
    (Edizioni Universita Macerata, 2021) Özlük, Nuran
    Arnavutkoy American College published several reports-bulletinscalendar-lists-catalogs. There is not sufficient information and especially the syllabus after 1923 which is a milestone that followed by Lausanne Agreement, proclamation of The Republic of Turkey and The Law of Unification of Education. This study covers various information about the college, containing the college's syllabus and it's building stucture with reference to Calendar/Information Bulletin published by Zellich Brothers in Ottoman Turkish in 1925 and also both with reference and in comparison to Calendar/Information Bulletin published by Tsitouris Brothers in Ottoman Turkish in 1927 in order to draw attention to Arnavutkoy American College's system of activity and study as a missionary college in Turkey in 1925 and 1927.
  • Öğe
    Koroglu's Aleppo narrative (Amasya variant)
    (Milli Folklor Dergisi, 2017) Uğurlu, Serdar
    If we consider the studies on Koroglu narratives, we see two types of Koroglu. First type is a saga hero and the second type is a story hero. The text we is fictionalised on Koroglu type who is a story hero. It is a 60-minute tape record which takes us to the story text. According to the source people's statements, this story has been recorded in a gathering, where his apprentice Asik Ibrahim was also there and story is put into words by Asik Mehmet in Yesiloz, Amasya in 1960. Asik Veysel and Asik Ibrahim stayed in Asik Mehmet's house for three days in this village. Asik Veysel exchanged his instrument (saz) with Asik Mehmet who he appreciated his art and talent after his visit which he was really pleased. Asik Veysel's instrument is still protected by this family. When we study Koroglu story that is put into words by Asik Mehmet, it is seen that it correponds to Aleppo Variant which is from narratives of Koroglu. One of these variants is Aleppo. The problem with this variant is that we couldn't find it as a text, yet it is stated by name in source works. It is no doubt that the text we have is similar to Aleppo Variant. This work is moderate beginning from prose and verse. It will be to the point if we say "Amasya Variant of Aleppo Narrative" as Amasya dialect's charachteristics are reflected on this work. The parts that are composed with verse creates a change, because how these parts is performed in company with the instrument, is reached from tape record. We think that our work will contribute to the studies on Koroglu to some extent in this sense.
  • Öğe
    Some notes on Evliya Celebi's report about the Kelafis tribe in Lower Nubia
    (Routledge, 2016) Doğan, Şaban; Tezcan, Semih
    The word ozan has long been used to mean "popular poet-musician of the Oghuz". The fact that this word was found among various branches of the Oghuz since very early times is evidence that it already existed by the time the Oghuz settled on the banks of the Seyhun and is therefore evidence that it existed before the founding of the Great Seljuk dynasty. The old meaning of the word ozan was forgotten among the Oghuz of Anatolia and Azerbaijan, Ozan word, nevertheless, continued to exist up to modern times in both the literary language and colloquial language but meant "one who talks a lot, one who babbles". The word was also used as the name for gypsy musicians in some places in Anatolia. Chaghatay authors learned this word from the Turkmen of Khurasan or from works written in the Azeri area.
  • Öğe
    Metin Savaş’ın Zemheri Kuyusu Romanında “Yaşayan Türkçe” Meselesi
    (2019) Alan, Selami
    Roman türü, sosyal bir varlık olan insanı ele alması itibariyle genel olarak toplumsal konulardan uzak duramamıştır. Bu yönüyle romanlar, ele aldıkları dönemlerin toplum ve birey yapısını bütün yalınlığıyla ve farklı açılardan yansıtan birer ayna konumunda olmuştur. Kaleme alındığı dönemi yansıtan bu romanlardan biri, Metin Savaş’ın Zemheri Kuyusu adlı eseridir. Yazar, 2005 yılında yayımladığı bu postmodern romanın kurgusu kapsamında siyasî, dinî, sosyal ve kültürel birçok konuya değinmiştir. Yazarın ele aldığı bu konular arasında öne çıkanlardan biri, Yaşayan Türkçe meselesidir. Çünkü tarih içerisinde hangi kelimelerin Türkçe kabul edileceği üzerine birçok tartışma yapılmış ve değişik birçok görüş ortaya atılmıştır. Dilin sınırlarını belirlemeye çalışan bu görüşlerden bazıları toplum tarafından kabul görürken bazıları tepkiyle karşılanmıştır. Bu makalede de yapılan bu dil tartışmalarının Zemheri Kuyusu örneğinden hareketle bir roman kurgusu içinde nasıl ele alındığı incelenmiştir. Böylece hem dil tartışmalarının toplumdaki karşılığı hem de Metin Savaş’ın dil konusundaki tespit, tenkit ve teklifleri belirlenmeye çalışılmıştır.
  • Öğe
    Klasik Türk şiirinde balık
    (2019) Açıkgöz, Cenk
    Klasik Türk şiirinde hayvanlara çeşitli vesilelerle yer verilmiştir. Deniz şairler için önemli bir imge olduğundan deniz canlıları da şiirlerde sık sık anılmıştır. Balıklar bu deniz canlıları içerisinde ayrı bir öneme sahiptir. Bu çalışmamızda balıkların klasik Türk şiirinde nasıl ele alındığı incelendi. Çalışmamız bir girişten ve dört ana bölümden meydana gelmiştir. Giriş bölümünde Osmanlı toplumunun balığa bakışı ve bunun şiire yansımaları değerlendirilmiştir. Birinci bölümde âşığın balık konumunda olduğu beyitler, ikinci bölümde ise şairlerin balıklar hakkındaki değerlendirmeleri ele alınmıştır. Üçüncü bölümde klasik Türk şiirinde balıkla ilgili bazı benzetme ve özellikler sıralanmıştır. Dördüncü bölümde ise klasik Türk şiirinde geçen bazı balık çeşitlerine yer verilmiştir.
  • Öğe
    “… ve değirmen dönerdi” üzerine bir dramaturji denemesi
    (2018) Akyüz, Metin
    Edebî türler metnin kurgusunun oluşumunda yazarı yönlendirici bir özelliğe sahiptir. Aynı özellik, metnin anlamlandırılması sürecinde okuru da yönlendirmektedir. Tiyatro metinleri de söyleşime dayalı olan ve dramatik yapısı ön plana çıkan türler arasındadır. Tiyatro yazarı metni oluştururken dramaturjik bir düşünce biçiminden hareket eder. Dramaturjik düşünceyle kurulmuş olan metnin doğru okunup anlaşılması için de dramaturjik bir okuma yapılması gerekmektedir. Dramaturjinin kökenleri Aristoteles‟in Poetika‟sına kadar götürülebilir. Ancak Modern Dramaturji Lessing‟le başlar. Modern dramaturji Brecht‟le birlikte metin ve sahne arasındaki aktarıma odaklanarak etkili bir okur kimliğini ortaya çıkarır. Bu çalışmada da Haldun Taner‟in “…Ve Değirmen Dönerdi” adlı tiyatro metni üzerine dramaturjik bir okuma gerçekleştirilmiştir. Taner eserinin anlamsal düzeylerini karşıtlıklar, ironi ve eleştirel göstergeler üzerine kurgulamıştır. Metnin anlamsal yapısını var eden bu göstergeleri doğru anlamak hem metnin doğru okunmasına hem de metinle çatışmayan bir sahnelemeye katkı sağlayacaktır.
  • Öğe
    Sözlükçülük’te emojilerden yararlanma mümkün müdür?
    (2018) Sev, İ. Gülsel
    Popüler kültürde sözsüz iletişimin alternatifi, dijital iletişimin yeni dili, duyguları anlatmaya yönelik yüz ifadelerinin yanı sıra birtakım kavram ve düşünceleri de anlatan grafik temelli simgeler ’emoji' olarak tanımlanmaktadır. Sözcüğün kökeninde Japonca ‘resim’ anlamına gelen ‘e' ve ‘harf, karakter' anlamına gelen ‘moji' vardır. 20. yüzyılın sonunda Japon üreticiler tarafından farklı biçimlerde tasarlanan emojilerin unicode 6.0 ile standartlaştırıldığı ve 722 karakter oluşturulduğu görülmektedir. Küresel popüleritesi gün geçtikçe artan emojilere yenilerinin eklenmesi için çalışmalar sürdürülmektedir. Sözlük hazırlama ve yazma ilkelerini, kurallarını geliştirme ve uygulama alanına çıkarma işini amaç edinme sözlükçülüğün çalışma alanına girmektedir. Bu çalışmada sözlük hazırlarken emojilerden yararlanılabilir mi? sorusuna yanıt aranacaktır. Bir kavramı, bir duyguyu, bir eylemi emojilerle açıklamanın sözlük kullanımını teşvik edip etmeyeceği, bu yolla sözlük kullanıcılarının söz varlığının zenginleşip zenginleşmeyeceği ve de popüler anlamda eğlenceli bir öğretme /öğrenme işine dönüşüp dönüşmeyeceği hususları tartışılacaktır.
  • Öğe
    “Esir Şehir Üçlemesi”nde temsil aracı olarak kadın
    (2017) Özer, Hanife
    Bu çalışmada Kemal Tahir‘in - Esir Şehir Üçlemesi’nde - Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu, Yol Ayrımı- karşımıza çıkan kadın figürleri incelenecektir. Kemal Tahir'in - Esir Şehir Üçlemesi’nde işgal dönemi İstanbul'u ve sonrasındaki on, on beş yıllık süreçte başkahraman Kâmil Bey‘in hikâyesi kurgulanır. Üçlemede Kâmil Bey‘in yakın çevresinde gördüğümüz üç kadın - Nermin, Nedime ve Fatma- ise gerek onun hayatına ve ruhuna yönelik etkileri gerekse dönem Türkiye‘sinde temsil ettikleri sosyal konum ya da kesimler bakımından üzerinde durulması gereken nitelikteki figürlerdir. Buna göre aynı zamanda Kâmil Bey‘in eşi olan Nermin, dönemi itibarıyla artık işlevsizleşmiş aristokrat bir kadını temsil ederken; Nedime bireysel ve toplumsal sorumluluklarını yerine getiren aydın Türk kadını olarak gösterilir. Fatma ise varlığıyla düşmana direnen geniş halk kesiminin cephe gerisindeki moral kuvvetlerinin timsalidir.
  • Öğe
    Köroğlu destanının Halep kolu Amasya rivayetinin varyantlaşma örnekleri
    (2017) Uğurlu, Serdar
    Köroğlu destanlarının Anadolu sahası varyantlarından birisi olan Köroğlu'nun Halep Varyantı, bugüne kadarki Köroğlu çalışmalarında sıklıkla karşımıza çıkan bir varyanttır. Bu varyant, ismen de olsa Boratav'dan itibaren düzenlenen çeşitli tasniflerde kendisine ayrılan yeri almıştır. Ancak böyle olmasına rağmen bu varyantın metinlerine bugüne kadar yapılmış olan çalışmalarda yeterince yer verildiğini söylememiz pek mümkün değildir. Biz bu hikâyenin metnine 1960 senesinden kalma bir ses kaydından ulaşmış bulunmaktayız. Bu kayıt, zikredilen tarihte Amasya'nın Aydınca Nahiyesi'nin Yeşilöz Köyü'nde düzenlenen bir âşık meclisinde yapılmıştır. Bu mecliste dile getirilen hikâye, Halep Kolu hikâyesidir. Biz çalışmamızda bu Halep Kolu'nun metinlerine kısmen yer verebildik. Hikâyedeki manzumeler ise çalışmamıza olduğu gibi alınmıştır. Ayrıca mensur bölümlerin diğer Köroğlu varyantları ile olan benzerlikleri ve farklılıkları da çalışmamızda ele aldığımız bir diğer husustur. Mensur kısımlardaki aradığımız varyantlaşma örneklerine manzum kısımlarda da bakılmış ve diğer Köroğlu anlatmaları ile olan benzerlikler çalışmamızda gösterilmeye çalışılmıştır. Çalışmamızda toplam 46 adet dörtlük üzerinde durulmuştur. Bu dörtlüklerden hareketle hikâyede koşmalar, atışmalar ve müstakil kıtalar oluşturulduğu görülmüştür. Elimizdeki çalışma ile Köroğlu'nun Halep Kolu muhteviyatına dair yeni bir eser meydana getirilmiş olup Türkoloji çalışmalarının hizmetine sunulmuştur.
  • Öğe
    Prof. Dr. Vahit Türk’ün Türkçe Yazılar adlı eseri üzerine
    (2016) Özalan, Uluhan
    1. Prof. Dr. Vahit Türk’ün Özgeçmişi ve Eserleri: Prof. Dr. Vahit Türk, 12.06.1960 tarihinde Sivas ili Gürün ilçesi Sarıca köyünde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Sivas’ta tamamladı. 1978 tarihinde Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesine girdi. Aynı fakülteden 1983 yılında Prof. Dr. Zeynep Korkmaz danışmanlığında hazırladığı Hüseyin Nihal Atsız’ın Ruh Adam Romanında Dil ve Üslup adlı tezini vererek mezun oldu. 1987 yılında Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsünde Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun yönetiminde hazırladığı Hatiboğlu Bahrü’l-Hakayık –Transkripsiyon- adlı teziyle yüksek lisansını, 1990 yılında Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsünde Prof. Dr. Tuncer Gülensoy yönetiminde hazırladığı Ali Şir Nevâ’î Mecâlisü’n-Nefâis İnceleme-Metin-Dizin adlı teziyle doktorasını tamamladı.
  • Öğe
    Klasik Türk şiirinde dalgıç
    (2017) Açıkgöz, Cenk
    Her edebiyat toplumun hayatına dair izler taşır; meslekler hakkındaki bilgiler de bu izler arasında yer alır. Klasik Türk edebiyatında da Osmanlı dönemindeki çeşitli meslekler hakkında bilgi bulmak mümkündür. Dalgıçlık da bu mesleklerden biridir ve klasik Türk şiirinde renkli hayal ve benzetmelerin konusu olmuştur.Bu çalı?mamızda, dalgıçların ve dalgıçlık mesleğinin, klasik Türk ?iirinde nasıl ele alındığı incelendi. Çalışmamız bir giriş bölümü ve iki ana bölümden meydana gelmiştir. Birinci ana bölümde, klasik Türk şairlerinin esinlendiği Osmanlı dalgıçları hakkında bilgi verilmiştir. ikinci ana bölüm ise klasik Türk ?iirinde dalgıç ve dalgıçlığın işlenişi hakkındadır.
  • Öğe
    Bekir Fahri [İdiz]’in “Jönler” romanında oryantalizm izleri
    (2016) Alan, Selami
    II. Meşrutiyet Dönemi'nde, İttihat ve Terakki Cemiyetinin iktidarı elde etmesinin neticesinde oluşan geçici özgürlük havasının etkisiyle oldukça fazla edebî eser kaleme alınmıştır. Bu eserlerden biri olan "Jönler", yazarı Bekir Fahri'nin Jön Türkler hareketine mensup olması dolayısıyla o yılları anlatan bir eserdir. Uzun zaman bir köşede kalmış olan bu eserin bir diğer yönü ise oryantalizmin dönem insanı üzerindeki etkisini yansıtmasıdır. Zira Batılıların, Doğuya hâkim olabilmek için oluşturmak istedikleri algı şeklinde tanımlanabilecek olan oryantalizm, yıllarca etkili olmuş ve hâlâ olmaktadır. Eserler üzerinde bu açıdan yapılan/yapılacak incelemeler, toplumun aynası hükmündeki yazarların bilerek veya bilmeden oryantalizmden ne kadar etkilendiklerini ve eserlerine bunu ne kadar yansıttıklarını ortaya çıkarmaktadır. Bu çalışmada da "Jönler" romanı bu bakış açısıyla ele alınmış ve eserde oryantalizm izleri aranmıştır.
  • Öğe
    Tarihî tıp metni çalışmalarında karşılaşılan sorunlar üzerine
    (2016) Doğan, Şaban
    Tarihî metin çalışmaları dilin tarihine ışık tutmak, gelişimini takip ve ilişkiye girdiği dillerle etkileşim düzeyini tespit etmek bakımından önemlidir. 13. yüzyıldan itibaren metinlerle takip edebildiğimiz Eski Oğuz Türkçesi, Oğuz ağız özelliklerine dayalı, birçok alanda telif ve tercüme ürün verilen ve kaynaklarda genellikle 15. yüzyıla kadar devam edip yerini Klasik Osmanlı Türkçesine bıraktığı ifade edilen dönemdir. Eski Oğuz Türkçesi ürünleri arasında tıp metinleri önemli yer tutar. Sağlık gibi insanların tamamını ilgilendiren bir alanda fazla eser verilmesi şaşırtıcı değildir. Bu metinler etrafında gelişen tıp dili Osmanlı tıbbının yönünü Batıya çevirdiği 18. yüzyıl sonlarına kadar kullanılmıştır. Metinlerin dil özelliklerini tespit amacıyla dil araştırmacıları, içerdikleri malzeme ve ihtiva ettikleri yöntemler bakımından tıp ve eczacılık tarihi araştırmacıları bu metinlere ilgi göstermiştir. Tıp metinleri uzmanlık dili denilen dilin özel bir formunun ürünleridir. Genel dildeki birçok ifade bu metinlerde farklı anlamlarda kullanılmaktadır. Eski Oğuz Türkçesi ve Klasik Osmanlı Türkçesiyle yazılan tıp metinlerinin bir başka özelliği de tıp dilinin, tercüme metinlerden hareketle şekillenmiş olması sebebiyle metinlerde Grekçe, Latince vb. dillerden alınan birçok kelimenin bulunmasıdır. Genel dildeki kelimelerin farklı anlamlarda kullanılması; Arapça ve Farsçadaki alıntıların bu metinlere de yansıması sebebiyle bu metinleri çalışmak güçtür ve dikkat, titizlik, alan bilgisi gerektirir. Şimdiye kadar yapılan çalışmaların bir kısmında, yukarıda zikrettiğimiz hususların göz ardı edilmesinden kaynaklanan önemli sorunlar dikkat çekmektedir. Bu çalışmada tarihî tıp metni çalışmaları ana hatlarıyla değerlendirilmiş, metin seçiminden okuma ve anlamlandırma hatalarına kadar birçok konuda çeşitli tespitler yapılarak çalışmalarda sorunlu olarak değerlendirilen hususlarla ilgili öneriler sıralanmıştır.
  • Öğe
    The usage of adjectives which have negatıve meanings as adverbs of quantity in Turkish
    (2017) Doğan, Şaban
    As it is known, adverbs effects gerunds, adverbials and other adverbs in terms of time, place, direction, quality, quantity, reinforcement and question. Adverbs make the meaning of those clearer. It is known that in Turkish has a limited number of adverbs and nouns, adjectives and pronouns are used as adverbs. Adverbs are classified in Turkish grammars as time, direction, manner, quantity and question. In this classification, the adverbs of quantity determine the extent and meter of the word which is signified. In the grammars it is stated that these adverbs are limited in number and en “most”, daha “more”, pek “quite”, çok “very”, az “slightly” are examples of this category, and some other words can be included in this class. The focus of the study is the usage of the words with negative meanings as adverbs which do not have this function originally. In literary Turkey Turkish sentences such as “Kız, oğlana kötü tutuldu.” (The girl is badly in love with the boy) Felaket güzel bir gün” (An awfully nice day) the words kötü (badly) and felaket (awfully) are used as adverbs of quantity. In some sources, these usages are labelled as incoherent, however they can be witnessed form the old periods of Turkish language. In the present study, these structures which are used to make the expression more vivid are analyzed and the examples from old Turkish to Turkey Turkish are given. The transfers among word classes are shown with reference to adverbs of quantity.
  • Öğe
    İlköğretim öğrencilerinin dil bilgisi konularını öğrenme düzeyleri
    (2012) Karatay, Halit; Kartallıoğlu, Nurettin; Coskun, Seçil
    Bu çalısmada, ilköğretim öğrencilerinin dil bilgisi kazanımlarını öğrenme düzeyleri incelenmistir. Çalısma, ön test ve son test yarı deneysel modelde desenlenmistir. Arastırmanın çalısma grubunu Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Batı Karadeniz’de bulunan altı ilköğretim okulundaki 193 öğrenci olusturmaktadır. Arastırmanın örneklemi, basit seçkisiz örnekleme yöntemi ile belirlenmistir. Verilerin analizinde frekans, yüzde, aritmetik ortalama, standart sapma, tekrarlı ölçümler t testi kullanılmıstır. Arastırma sonunda öğrencilerin fiiller konusunda basit fiiller, birlesik fiiller ve olus fiillerinde ilerleme sağladıkları; is fiillerinde, durum fiillerinde ve fiilde anlam konularında ilerleme sağlayamadıkları belirlenmistir. Ayrıca kipler konusunda öğrencilerin görülen geçmis zaman kipi hariç, diğer kipleri öğrenmede basarılı oldukları; zaman ve anlam kayması ve ek-fiil konularında ilerleme sağlayamadıkları tespit edilmistir. Öğrencilerin, zarflar konusunda soru zarfları hariç, diğer zarf konularında ilerleme sağladıkları gözlemlenmistir. Bu sonuçlarda öğretim araçlarının yetersizliği ve bazı konuların öğrencilerin öğrenme düzeyine uygun olmadığı düsünülebilir. Bunun için Türkçe öğretimi ders araçları ve programı yeniden gözden geçirilmelidir.
  • Öğe
    Türkçe ve Moğolcada çekim edatlarından önce gelen isim ve zamirlerin aldığı hâl ekleri
    (2008) Kartallıoğlu, Yavuz
    Türkçe ve Moğolca morfolojik bakımdan büyük benzerliklere sahiptir; bu dillerde isimler ve zamirler kendilerinden sonra gelen çekim edatlarına genellikle hâl eklerinden birisini alarak bağlanmaktadır. Bu makalede iki dildeki isim ve zamirlerin “önce (ömnö), sonra (dara), için (tölöö), kadar (hürtel, çinee), göre (yosoor, daguu), gibi (met, şig), beri (turş), karşı (esreg), hakkında (tuhay, talaar), başka (busad, öör, gadna)” gibi çekim edatlarına bağlanırken aldıkları hâl ekleri araştırılmış; sonuç olarak Türkçe ve Moğolcada hem isimlere hem de zamirlere “önce (ömnö), gibi (met, şig), başka (busad, öör, gadna)” edatlarının aynı hâl ekleri ile bağlandıkları tespit edilmiştir. Bu hâl ekleri de birinci derecede ayrılma, ikinci derecede ilgi hâlidir.
  • Öğe
    Ciğerdelen romanında metinlerarası ilişkiler
    (2013) Özer, Hanife
    Her eserin kendisinden önce ve kendi döneminde oluşturulmuş başka eserlerden izler taşıdığı ve beslendiği görüşüne dayanan metinlerarası ilişkilerin kuramsal geçmişi yakın bir tarihte, 1967 yılında konmuştur. Bununla birlikte uygulama bakımından yazılı veya sözlü en eski metinlere kadar uzanabilmektedir. Önce Rus Biçimciler, sonrasında Bakhtin, Barthes, Kristeva, ardından Genette, Riffataire gibi postmodern kuramcıların tanımlayıp geliştirdikleri metinlerarası ilişkiler metodunun en önemli yanı, esere çok sesli bir özellik kazandırarak onu zenginleştirmesidir. Metinlerarası ilişkiler yöntemiyle eski metinlerin veya dönemi içindeki başka metinlerin, yeni bir metinde canlanması söz konusu olabilirken, yeni bir metnin geçmişin birikimleriyle daha canlı, daha zengin, daha derin bir kimlik kazandığını da söylemek mümkündür. Safiye Erol'un 1946 yılında kaleme aldığı Ciğerdelen başlıklı romanı da metinlerarası ilişkiler yöntemiyle okumaya oldukça elverişli bir eserdir. Hikâye içinde hikâyeden oluşan eserin, hem dış hem de iç hikâyesinde açık ve kapalı biçimde -daha çok açık biçimde- başka eserlerle, sanatçılarla, türlerle bağlantı kurulduğu görülmektedir. Farklı metinlere / yazarlara / türlere yapılan göndermelerin esere olan katkısının incelendiği bu çalışmanın giriş bölümünde metinlerarası ilişkiler kuramı kısaca tanıtılmış, sonraki bölümlerde de söz konusu yöntem ışığında Ciğerdelen romanında tespit edilen örneklerin sınıflandırılması yapılmıştır. Sonuç bölümünde ise tespit edilen örneklerin esere olan etkileri, katkıları değerlendirilmiştir. Eser odaklı bir okuma tercih edildiği için romanın yazarı çalışmanın dışında tutulmuştur.
  • Öğe
    Kitâb-ı 'İlâc-nâme (1556) adlı bir kemâliyye nüshası ve eserin dili üzerine
    (2014) Yağmur, Ömer
    Kitâb-ı 'İlâc-nâme 963 (1556) yılında istinsah edilmiş bir tıp metnidir. Eserin içeriği incelendiğinde bunun Kemâliyye adlı tıp eserinin bir kopyası olduğu fakat farklı adlandırıldığı anlaşılmaktadır. XVI. yüzyılın ikinci yarısına ait olan eser Türkiye Türkçesinin kelime tabanlarındaki ve eklerindeki bazı fonetik gelişmelerini ve değişmelerini göstermektedir. Bazı kelime ve ekler \'İlâc-nâme\'de zaman zaman gelişmeli şekilleriyle birlikte kullanılmıştır. Bu yönüyle eser, kalıplaşmış eski imlanın gizlediği bazı dil hususiyetlerini göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
  • Öğe
    Köroğlu’nun Halep Seferi (Amasya Varyantı) metin İncelemesi
    (2018) Uğurlu, Serdar
    Çalışmamızda daha önce metinlerine ulaşamadığımız sadece ismen varlığından haberdar olduğumuz Köroğlu destanı “Halep Kolu” adlı kol destanının 60 dakikalık bir kaset kaydından hareketle elde edilmiş olan metinleri ele alınmıştır. Bu hikâye kaynak kişilerin ifadelerine göre ilk kez 1960 senesinde Amasya’nın Aydınca Nahiyesi, Yeşilöz Köyü’nde, Âşık Veysel ve yardımcısı ya da çırağı olan Âşık İbrahim’in de bulunduğu bir mecliste, Âşık Mehmet tarafından dillendirmiş ve kayıt altına alınmıştır. Âşık Veysel ve beraberindeki Âşık İbrahim bu köyde Âşık Mehmet’in evinde üç gün misafir kalmışlardır. Âşık Veysel çok memnun kaldığı bu misafirlik sonrası sanatını ve yeteneğini takdir ettiği Âşık Mehmet ile sazlarını değiş tokuş etmiş ve bu şekilde köyden ayrılmıştır. Âşık Mehmet’in mecliste dile getirdiği Köroğlu hikâyesi incelendiğinde, Köroğlu kollarından Halep Kolu’nun bir varyantı olduğu görülmektedir. Ses kaydı tarafımızca, büyük bir itina ile tekrar tekrar dinlenilerek deşifre edilmiş ve elde edilen metin, çalışmamızın konusunu oluşturmuştur. Çalışmada metne geçilmeden önce Anadolu sahası Köroğlu kolları üzerine bugüne kadar yapılan çalışmalar hakkında bilgiler verilmiştir. Bu çalışmalarda Halep kolu ile ilgili ne türden bilgiler var ise çalışmaya alınmış ancak Halep kolunun metinlerine ulaşılamadığı da ayrıca belirtilmiştir. Metinden hareketle öncelikle Halep kolu ile ilgili geniş bir özete yer verilmiştir. Özetin hemen ardından ise Halep kolu metninde karşımıza çıkan tiplerin neler olduğuna ve tip özelliklerine yer verilmiş, ardından da metnin formellerine geçilmiştir. Metin tip ve formel bakımından oldukça zengin bir metindir. Metinde ayrıca manzum kısımlar da oldukça zengindir. Çalışmamız sonuç kısmında bütün çalışma ile ilgili bir değerlendirme yapılmıştır. Sonuç kısmının hemen ardından da folkloristler ve Köroğlu çalışmalarına ağırlık veren edebiyatçılar için elimizdeki Halep kolunun transkripsiyonlu metnine yer verilmiştir. Transkripsiyonlu metin, kaset kaydından aynen duyulduğu şekli ile çalışmamızın sonuna alınmıştır.
  • Öğe
    Nehcü’l-Ferâdis’teki Yûsuf kıssası ve Şeyyad Hamza’nın Yûsuf u Zelîha’sındaki bazı dil özellikleri üzerine
    (2019) Öztürk, Erol
    Kaynağını Tevrat ve Kur’an’dan alan Yusuf kıssasının Türk edebiyatında ilk örneği 13. yüzyılda Ali tarafından ortaya konulmuştur. Bu tarihten 19. yüzyıla kadar pek çok Yûsuf u Zelîha mesnevisi yazılmıştır. 13. yüzyılın sonu ve 14. yüzyılın başlarında yaşadığı tahmin edilen Şeyyad Hamza’nın Eski Anadolu Türkçesiyle yazmış olduğu Yûsuf u Zelîha mesnevisi kuruluş devri Türkçesini yansıtan ilk eserlerden biridir. Saf Oğuzca ile yazılmış olup bazı karakteristik özellikleri ve arkaik unsurları barındırmaktadır. Oğuz Türkçesi Karahanlı Türkçesinden bağımsız olarak Anadolu’da yazı dili hâline gelmiştir. Oğuz Türkçesinin yazılı metinlerinin olmadığı 11. yüzyıldaki durumu hakkında Kaşgarlı Mahmud Divânu Lügâti’t-Türk adlı eserinde bilgiler vermektedir. Şeyyad Hamza’nın Yûsuf u Zelîhası Doğu Türkçesinin etkisi altında olmadan saf Oğuz Türkçesiyle yazılmıştır. Araştırmacıların çoğu bu fikri kabul etmektedir. Harezm sahasında 1358’den önce yazıldığı tahmin edilen mensur kırk hadis kitabı Nefcü’l-Ferâdis’te ikinci fasılda Zina Kılmak Afatının Beyanı başlığı altında on sayfalık Yusuf kıssası bölümü bulunmaktadır. Doğu Türkçesinin ağırlıklı izlerini taşıyan Harezm Türkçesi Harezm bölgesinde yaşayan Oğuz boyları tarafından da kullanılmış ve Oğuzca etkilere maruz kalmıştır. Oğuz ve Harezm lehçeleriyle yazılmış olan Yusuf kıssaları normal olarak yazıldıkları lehçenin ve dönemin dil özelliklerini yansıtır. Ancak bu lehçelerin birbirini etkilediği ve Harezm Türkçesi eserlerinin bazılarının Oğuz müellifler tarafından yazıldığı bilinmektedir. Bu sebeple ses-şekil özellikleri, söz varlığı ve eskicillik açısından yapılacak mukayese çalışmaları bu kıssaların ilişkisini ortaya koymak için önemlidir. Bu çalışmada her iki metin karşılaştırılmış, aynı konuda ve birbirine yakın zamanlarda ve farklı iki lehçede yazılmış Yusuf kıssaları metninin ses-şekil özellikleri ve söz varlığı ve eskicillik bakımından değerlendirme yapılmıştır.