Yazar "Mayda, Atilla Senih" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 20
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe AİBÜ Düzce Tıp Fakültesi araştırma görevlilerinde depresyon ve öfke durumunun işyerinde maruz kaldıkları şiddetle ilgisi(2005) Mayda, Atilla Senih; Yıldırım, Salih; Gündeş, Şule; Genç, Esra; Erbaş, MesutAmaçlar: Düzce Tıp Fakültesi Hastanesi araştırına görevlilerinde depresyon ile öfke puanlarım hesaplamak, bunlarla ilişkili olabilecek faktörleri belirlemek ve sonuçta araştırma görevlilerinin daha verimli çalışmalarını sağlayacak öneriler geliştirmek. Yöntem : 107 Araştırma görevlisinden 96'stna ulaşıldı, 84'ü araştırmaya katıldı. Dört intörn doktor tarafından anket formu, Beck Depresyon Ölçeği ve Öfke Ölçeği uygulandı. Bulgular: Araştırma görevlilerinin %58.3*ü hayatından %16.7'si ise Düzce'de yaşamaktan memnundur. Sadece 1 asistanın idealindeki Tıp Fakültesi Düzce'dir. Araştırmaya katılan 84 asistandan % 57'si azarlanma, %32'si hakaret, % 27'sisözel tehdit şeklinde işyerinde şiddete maruz kaldığım, şiddeti uygulayanların ise öğretim üyeleri (% 44), hasta yakınları (%22.6) ve diğer asistanlar (% 20.2) olduğunu açıklamaktadırlar. Şiddet unsurlarından birine maruz kalanlarla kalmayanlar arasında sürekli öfke, dış öjke ve Beck Depresyon Ölçeği puanlarında anlamlı fark görüldü. Sonuç : Araştırma görevlilerinin iş yerinde şiddete maruz kalmalarının önlenmesi onların depresyon ve öfke puanlarını azaltabilir.Öğe AİBÜ Tıp Fakültesi Hastanesi'nde görev yapan hemşirelerin sağlık sorunları ve yaşam alışkanlıklarının değerlendirilmesi(2005) Alçelik, Aytekin; Deniz, Fatih; Yeşildal, Nuray; Mayda, Atilla Senih; Şerifi, Berna AyaktaAmaçlar: Hemşirelik özveri, sabır ve fizikselsel dayanıklılık gerektiren bir meslektir. Hemşireler hastalara daha fazla faydalı olabilmek için kendi fizikselsel ve ruhsal sağlıklarını korumak durumundadırlar. A.İ.B.Ü. Düzce Tıp Fak. hemşirelerinin sağlık sorunlarını, yaşam alışkanlıklarını ve beslenme durumlarını değerlendirmek amacıyla kesitsel tipte bir çalışma yapılmıştır. Gereç-yöntem: Yetmiş dokuz hemşireye araştırmacılar tarafından hazırlanan anket formları doldurtulmuş, verilerin analizi bir istatistik paket programı ile yapılmıştır. Bulgular: Grubun yaş ortalaması 23.5 ± 0.2 yıl olarak saptanmıştır. “Yaşamınızdan memnun musunuz?” sorusuna grubun %39.7'si "fena değil", % 36.8’i “memnunum” yanıtını vermişlerdir. Araştırma grubunun fiziksel aktivitesi incelendiğinde %65.7'sinin herhangi bir fiziksel aktivitede bulunmadıkları saptanmıştır. Yeme alışkanlıkları incelendiğinde %80.9'unun öğün atladığı saptanmıştır. Araştırma grubunda en sık belirtilen sağlık sorunları %52.9 bel ağrısı, %48.5 sırt ağrısı, %48.5 mide ağrısı, %38.2 omuz ağrısı, ve %38.2 boyun ağrısıdır. Grubun %26.5'inin Hepatit B'ye karşı aşısız olduğu bildirilmiştir. Sonuç: Sağlık sorunlarının azaltılması için işyeri işçi sağlığı ve iş güvenliği birimi kurulmalıdır. Hemşirelere mesleki riskler ve stres yönetimi hakkında hizmet içi eğitim verilmelidir.Öğe Bir üniversite hastanesinde yaptırılan doğumların incelenmesi(2006) Mayda, Atilla Senih; Acehan, Türker; Altın, Suat; Arıcan, Mehmet; Uzunoğlu, M. YenerDüzce Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde doğum kayıtlarının incelenerek; düşük doğum ağırlığı, ölü doğum sıklığı ve sezaryen sıklığının hesaplanması; anne yaşı, gebelik sayısı, doğum ağırlığı, bebeğin cinsiyeti ve doğum şekli ile bu değişkenler arasında ilişkinin incelenmesi amaçlandı. Bu tanımlayıcı araştırmanın verileri Şubat 2001- Ekim 2005 tarihleri arasında yaptırılan bütün doğumların kayıtlarından elde edilmiştir. Kayıtlardaki toplam doğum sayısı 2562’dir. Bebeğin canlı mı ölü mü olduğunun yazıldığı 2495 (%97,4) doğum kaydına göre; bebeğin ölü olduğu doğum sayısı 112 (%4,5)’dir. Doğum ağırlığının kayıt edildiği 2491 (%97,2) doğum kaydına göre ise doğum ağırlığı 2500 gr altı olan bebek sayısı 564 (%22,6)’tür. Bebeğin ölü doğması ile bebeğin doğum ağırlığının düşük olması (x2=193,186, p<0,001); bebeğin düşük doğum ağırlıklı olması ile ise bebeğin cinsiyetinin kız (x2 = 16,16, p<0,001) ve anne yaşının 19 altı olması (ki-kare=18,9, p=0,001) arasında ilişki bulundu. 2521 doğumdan 1190’ı (% 47,2) sezeryanla yaptırılmıştır. Doğum kayıtlarında tutulması gereken verilerden çok azının çalışmanın yapıldığı hastanede tutulan kayıtlarda olduğu görülmüştür.Öğe Bolu’da çalışan hekimlerin ötanaziye yaklaşımı(2006) Erkol, Zerrin; Özkara, Erdem; Mayda, Atilla SenihDünyada bir çok boyutuyla tartışılan ve 2002 yılında Hollanda’da uygulamaya konan ötanazi ülkemizde henüz tartışma gündeminde yerini almamıştır. Ülkemiz hekimlerinin ötanaziye yaklaşımını ortaya koymak için yapılan araştırmaların bir basamağı niteliğinde olan araştırmamızda; Bolu’da çalışan hekimlerin ötanazi ile ilgili beklentileri ve yaklaşımlarının ortaya konması amaçlanmıştır. Anket çalışmamızda Bolu’da çalışan %61’i uzman, %39’u pratisyen olan 70 hekimin ötanazi konusundan haberlilikleri ve ötanaziye bakışlarını ölçmek için hazırlanmış olan 15 soruya verdikleri yanıtlar SPSS programında değerlendirilmiştir. Ankette yer alan “Ölümcül, acı verici bir hastalığa yakalanmış, bilinci kaybolmuş bir hastada ötanazi kararını kim vermelidir?” sorusunda hekimlerin %46,4’ü bu kararı hastanın ailesi ve hekiminin verebileceği yönünde görüş belirtmiştir. Hekimlerin %33,3’ü ötanazinin ülkemizde yasak da olsa gizlice uygulandığına inandığını ve %82.9’u bu konunun ülkemizde tartışılmasının yararlı olduğunu belirtmiştir. Ötanazide ülkemize en uygun yaklaşımın belirlenmesi için öncelikle koşullarımızın ve konuyla ilgili taraflara ait verilerin ortaya konması gereklidir.Öğe Calcium dobesilate ameliorates lung injury following lower limb ischemia/reperfusion(Bioscience Ediprint Inc, 2002) Bozkurt, Ahmet Kürşat; Konukoğlu, Dildar; Üstündağ, Nil; Yüceyar, Lale; Mayda, Atilla SenihWe examined the effects of calcium dobesilate on ameliorating the lung damage following ischemia-reperfusion injury in skeletal muscle of rats. A well known antioxidant, dimethyl sulfoxide, was also tested for comparison. The study included three groups: normal saline, dimethyl sulfoxide and calcium dobesilate. Plasma bicarbonate, creatine kinase, lactate dehydrogenase, thiobarbituric acid reactive substances (TBARS), as well as muscle and lung tissue TBARS levels were measured. Lung tissue samples were taken for histological examination. The dimethyl sulfoxide group showed significant amelioration of plasma (p = 0.004), skeletal muscle (p = 0.006) and lung TBARS (p = 0.004) levels, compared with controls. Calcium dobesilate-treated rats showed significantly low level muscle (p = 0.025) and lung TBARS (p = 0.004), compared with the control group. The extent of lung injury according to the histological findings was less in the dimethyl sulfoxide (p = 0.004) and calcium dobesilate (p = 0.003) groups. These observations indicated that calcium dobesilate acted effectively in the prevention of lung damage following ischemia-reperfusion injury in the rat skeletal muscle.Öğe Comparison of accuracy of three-dimensional spiral computed tomography, standard radiography, and direct measurements in evaluating facial fracture healing in a rat model(Lippincott Williams & Wilkins, 2004) Özçelik, Derya; Hüthüt, İlkay; Kuran, İsmail; Bankaoğlu, Müjdat; Orhan, Zafer; Mayda, Atilla SenihComplex maxillofacial fractures demand a detailed understanding of the three-dimensional (3D) pattern of injury. Evaluation of the outcome of the facial fracture repair additionally requires optimal demonstration of fracture gap, bony union, fibrous callus or incorporation of fracture ends, presence of incomplete fusion, or pseudoarthrosis. Although 3D computed tomography (CT) is reliably used for the diagnosis of complex facial fractures, its value in facial fracture healing is unknown. An experimental study was conducted to determine the accuracy of 3D spiral CT scans in evaluating facial fracture healing during the early and late postoperative periods. In 10 adult Wistar Albino rats, a standardized bone defect (3 mm) was created within the mid portion of each zygomatic arch (n = 20). At 10 and 20 weeks postfracture, gap distance displayed by 3D CT and plane radiography (posteroanterior) were measured. At 20 weeks postfracture, intraoperative measurement was also performed. A comparison between 3D CT, radiography, and intraoperative findings was performed. At 10 weeks postfracture, the fracture sites displayed larger bone defects in imaging with 3D CT than with plane radiography. The difference between groups was statistically significant (P < 0.05). The mean defect size imaged by 3D CT was 0.91 +/- 0.82 turn (standard deviation) and by plane radiography was 0.42 +/- 0.16 mm. At 20 weeks postfracture, the mean defect size imaged by 3D CT was 0.56 +/- 0.64 mm, and by plane radiography was 0.38 +/- 0.22 mm. The difference between groups was not statistically significant (P > 0.05). The defect size imaged by both plane radiography and 3D CT was significantly less than the measurement obtained from the intraoperative assessment (P < 0.05). It was concluded that 3D CT has limited benefit in the detection of newly formed bone at week 10 and in the detection of fibrous callus, which can eventually give rise to the bony tissue. Plane radiography is more valid during the early postoperative period (week 10), because it can detect the fibrous callus and newly formed bone more precisely. Gap distance between fracture ends could be determined by 3D CT accurately at week 20, although there was a tendency, which was not statistically significant, to overestimate the amount of bone defect measured by 3D CT when compared with that of plane radiography.Öğe Düzce ili kalıcı konutlarında oturanlarda yaralanmaların sıklığı(2008) Mayda, Atilla Senih; Gerçek, Çağdaş Gökçe; Oruç, Elif; Yücedağ, Mehtap; Başboğaoğlu, Nurdan; Alaca, Şule; Yilmaz, Zeynep NevalAMAÇ: Bu kesitsel çalışmanın amacı Düzce Kalıcı Konutlar Bölgesi’nde yaralanma sıklığı ile risk faktörlerini belirlemektir.YÖNTEM: Örneklem büyüklüğü; evren bölgenin nüfusu olan 13565 kişi, yaralanma sıklığı daha önce Düzce’de yapılan bir çalışmadan % 20.9, beklenen en düşük sıklık % 18.0 olarak alındığında; % 95 güven aralığında 715 kişi olarak bulundu. Ortalama hane halkı büyüklüğü bu bölgede yapılan bir çalışmada 3.9 olduğundan toplam 300 haneye gidildiğinde 1170 kişiye ulaşılacağı tasarlandı. Veri 2006 yılı 15–30 Nisan tarihlerinde toplandı. Toplam 300 haneden 767 kişilik örnekleme ulaşıldı. Araştırmanın bağımlı değişkenleri; yaralanma durumu, yaralanmaların sonucu oluşan durum ile bağımsız değişkenleri; yaş, cinsiyet, öğrenim durumu, meslek, kronik hastalık, sigara- alkol kullanma, medeni durumdu.BULGULAR: Grubun cinsiyete göre dağılımı; erkek 352 (%45,9), kadın 415 (%54,1)’ti. Erkeklerin ortalama öğrenim yılı (4,5±1,5 yıl) kadınlardan (4,2±1,6 yıl) daha yüksekti (t=2,97, p=0,03). Yaralanma sıklığı %10,0’dı (n=767 kişi). Yaralanmanın şekli; düşme 31 kişi (%40,2), kesik 11 (%14,3), yanık 10 (%13,0); olduğu yer ev 41 (%55,4), yol 17 (% 23,0), okul 4 (%,4); oluşan lezyon kesik-açık yara 20 kişi (%28,2), çürük 10 (%14,1), burkulma 8 (%11,3) biçimindeydi. Yaralanan 77 kişiden 28’i (%36,4) hastaneye başvurmuştu.SONUÇ: Yaralananların dörtte birinin sağlık kuruluşuna başvurması, yaralanmaların gerçek sıklığının ancak saha araştırmaları ile ortaya konulabileceğini göstermekteydi.Öğe Düzce ili Konuralp kasabasında 15-49 yaş evli kadınların aile planlaması yöntem kullanma durumları ve yöntem kullanmama nedenleri(2004) Mayda, Atilla Senih; Yakalı, Gönül; Murateriman, TalipBu araştırmanın amacı Konuralp Kamil Furtun Sağlık Ocağı bölgesinde 15-49 yaş evli kadınlarda, aile planlaması yöntem kullanma oranının ve yöntem kullanmama nedenlerinin belirlenmesidir. Kesitsel - tanımlayıcı tipteki araştırmanın evreni 3740 kadını içermekledir. Örneklem büyüklüğü 158 kadın olarak hesaplandı. Sistematik örnekleme ile oluşturulan örnekleme giren kadınlarla yüz yüze görüşülerek anketler uygulandı. Etkili yöntem kullanma oranı %48,8, etkisiz yöntem %27,8, yöntem kullanmama ise %23,4 olarak bulundu. Yöntem kullanmayan 81 kadının %22,2'si sağlığa zarar verdiği, % 17,2'si eşi istemediği, %17,2 ise gebe olduğu için yöntem kullanmadıklarını belirtti. Yöntem kullanma oranı ülkemizde yapılan diğer bazı çalışmalardan daha yüksek bulundu. Bunun nedeni bölgeyi çok etkileyen 1999 yılında olan iki depremden sonra aile planlaması hizmetlerinin hem sunumuna ağırlık verilmesi hem de halkın bu hizmetleri almaya istekli olması olabilir. Yöntem kullanmama nedenleri olarak 'sağlığa zararlı' olduğunu düşünme ve eşinin istememesinin ilk sıralarda yer alması; çalışmanın yapıldığı yörede halka sağlık eğitimi verilmesi gibi yöntem kullanma oranını arttırmaya yönelik çalışmaların, eşlerin de katılımının sağlanarak devam ettirilmesi gereğini vurgulamaktadır.Öğe Düzce Kızılay Kan Merkezinde 2001-2002 yıllarındaki donör ret nedenleri(2006) Mayda, Atilla Senih; Yılmaz, Edip Erdal; Sürmeli, Oğuz; Kadıoğlu, DinçerBu tanımlayıcı çalışmada Düzce Kızılay Kan Merkezinde donör ret oranının ve ret nedenlerinin tespit edilmesi amacıyla 2001 ve 2002 yıllarında reddedilen 274 kan donörünün kayıtları Düzce Tıp Fakültesi son sınıf öğrencileri tarafından değerlendirildi. DüzceKızılay Kan Merkezi'ne Ocak2001 den Aralık 2002'ye kadar kan bağışlamak için baş vuran 8354 donörden 274'ü ret edildi. Ret oram %3.05 'dir. Reddedilen donörlerin büyük çoğunluğu 20-29yaş grubunda ve donor ret nedenleri kan başmandaki değişiklikler (%51.2), şüpheli cinsel ilişki (%17), önerilen ilaçlan kullanmak (%9.8) ve enfeksiyon hastalıkları (%9.5) idi. Donör ret oranı literatürdeki diğer çalışmalardan düşük fakat ret nedeni olarak şüpheli cinsel ilişki diğer çalışmalara oranla yüksek idi.Öğe Düzce Tıp Fakültesi öğrencilerinin sigara konusundaki tutumları ve içme sıklıkları(2007) Mayda, Atilla Senih; Tufan, Nihan; Baştaş, SelenÖzet: Bu kesitsel araştırmada Düzce Tıp Fakültesi öğrencilerinin sigara içme sıklığı ve öğrencilerin sigara hakkındaki tutumlarını saptamak amaçlanmış ve 2005-2006 öğrenim yılında Fakülte’deki toplam 242 öğrenciden araştırmaya katılmayı kabul eden 230’una (%96.0) gözlem altında anket uygulanmıştır. Sigara içme sıklığı % 31.3 olarak bulunmuştur. Sigara içme sıklığı; sigara içen arkadaşı olanlarda, Fen Lisesi mezunu olanlarda, resim, müzik, tiyatro gibi herhangi bir sanat dalı ile uğraştığını söyleyenlerde, yalnız kalan öğrencilerde anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Öğrenciler büyük oranda sigara karşıtı kanun ve yaptırımları desteklemektedirler ve % 43’ü sigarayı bırakma konusunda halkı ikna etmenin doktorların görevi olduğunu düşünmektedir. Sigaraya başlama nedenleri arkadaş etkisi (%54.4), özenti (%28.0), merak (%28.8) ve yalnızlık (%20.6) olarak belirtilmiştir. Halen sigara içen öğrencilerden 42’si (%65.6) sigarayı bırakmak istemekte, 20’si (%31.3) istememekte, 2’si (%3.1) ise karasızdır. Sigara içen öğrencilerden 47’si (%74.6) sigarayı bırakmayı denediğini belirtmektedir. Tıp öğrencileri sigaranın sağlığa zararlı olduğunu bilmektedirler. Sigaraya başlamada arkadaş etkisi ön planda olduğundan sigarayı bırakma kampanyaları bireysel değil arkadaş gruplarına yönelik olarak planlanmalıdır. Hekimlerin davranışının toplumu etkilediğini de göz önüne alınarak halkı sigara konusunda eğitecek olan doktor adaylarına yönelik kampanyalarla sigarayı bırakmaları ve başlamamaları sağlanmalıdır. Sigarayı bırakmak isteyenlere destek sağlanması önemlidir.Öğe Dış genito-üriner sistem ve kasık kanalı patolojilerinin tanısında bir tarama yöntemi olarak sünnet(2005) Ağartan, Aldırmaz Canan; Ilçe, Zekeriya; Mayda, Atilla Senih; Aktuğ, TanjuAmaç: Sünnet ülkemizde genellikle dini ve kültürel nedenlerle ilk 10 yaş içinde yapılan bir ameliyattır. Bu yaş grubundaki erkek çocuklarının en sık ameliyat nedenleri kasık bölgesi ve dış genito-üriner sistem patolojileridir. Yazımızda; hedef kitle olarak belirlenen ilkokul 1. sınıfta okuyan erkek öğrencileri dış genito-üriner sistem ve kasık kanalı patolojileri açısından değerlendirilmiş, bu patolojilere ait istatistiksel bilgiler verilerek, patoloji saptanan sünnetli olgularda bu operasyonu gerçekleştiren kişilerin patolojilerin tanı ve tedavilerindeki önemi tartışılmıştır. Gereç ve Yöntem: İl merkezinde bulunan 20 ayrı ilköğretim okuluna kayıtlı 745 birinci sınıfta okuyan erkek öğrenci saha tarama yöntemi ile incelendi. Patoloji saptanan çocukların ailelerine mektupla anket yollanarak mevcut patoloji hakkında bilgi sahibi olup olmadıkları, çocukları sünnetli ise bu ameliyatın kim tarafından gerçekleştirildiği soruldu. Bulgular: Değerlendirilen 745 çocuğun 35'inde (%4.69) dış genito-üriner sistem ve kasık kanal patolojisi saptanmıştır. Saptanan 35 çocuğun 8'i (% 22.8) sünnet edilmişti. Anketlerden 24'ü (18 sünnetsiz, 6 sünnetli çocuğa ait) cevaplandırılarak tarafımıza ulaştırılmıştır. Anket sonuçlarından; 10 (%45.45) ailenin çocuğuna ait patolojiden haberdar olduğu, 14'ünün (%54.55) ise mevcut patolojiden haberdar olmadığı saptanmıştır. Bu 14 aileden 6'sının çocuğu sünnetli idi. Bu ailelerin çocuklarını sünnetçi olarak tanımladıkları kişilere sünnet ettirdiklerini saptandı. Sonuç: Sünnet penis ve kasık bölgesi patolojilerini bilen kişiler tarafından yapılmalıdır. Bu sayede, dış genito-üriner sistem ve kasık kanalı patolojilerinin tanısında sünnetin bir tarama yöntemi olarak kullanılabileceği kanısındayız.Öğe Euthanasia education for health professionals in Turkey: students change their opinions(Sage Publications Ltd, 2004) Özkara, Erdem; Civaner, Murat; Oğlak, Sema; Mayda, Atilla SenihThe purpose of this study was to investigate the impact of euthanasia education on the opinions of health sciences students. It was performed among 111 final year students at the College of Health Sciences, Dokuz Eylul University, Izmir, Turkey. These students train to become paramedical professionals and health technicians. Fifteen hours of educational training concerning ethical values and euthanasia was planned and the students' opinions about euthanasia were sought before and after the course. Statistical analyses of the data were performed with the related samples t-test by means of the Epi-Info program. Significant changes were shown in the students' opinions on people's right to decide about their own life, euthanasia in unconscious patients, and reasons for their objection to euthanasia after completing the course. The results of this study suggest that education can significantly change a person's approach to euthanasia.Öğe Ev kadınlarına yönelik aile içi şiddet(2003) Mayda, Atilla Senih; Akkuş, DilekAmaç: Evli kadınlara yönelik aile içi şiddetin sıklığını tespit etmek, ilişkili etmenleri tanımlamak; kadınların sağlık personeli tarafından aile içi şiddet konusunda sorgulanmaları hakkındaki görüşlerini öğrenmek. Gereç ve yöntem: 116 kadına anket uygulanan kesitsel bir çalışma. Bulgular: Açıklanan fiziksel şiddet prevalansı %41,4 duygusal (emotional) şiddet %25,9 cinsel şiddet %8,6, herhangi bir kontrol edici davranış %77,6 ve hayatının herhangi bir döneminde fiziksel şiddete uğrama oranı %50,9'dur. Fiziksel şiddete maruz kalma kadınların ve kocalarının öğrenim düzeyleri (Yates Corrected Ki-kare değerleri sırasıyla 3,96, p-0,046 ve 5,8, p-0,016 ), kadının kocaların eşlerini gerekirse dövebileceği fikrinde olması (Yates Corrected ki-kare 10,64, p-0,001) ve kadının doğum yeri ile ilişkili (Pearson ki-kare 7,89, sd 2, p=0,019) fakat kocalarının doğum yeri ile ilişkisiz bulunmuştur (Pearson ki-kare 4,11, sd 2, p=0,13). Kocaların eslerim dövebilecekleri görüşünde olma da kadının ve eşinin öğrenim düzeyi ile ileri derecede ilişkili bulunmuştur (Sırasıyla Yates Corrected ki- kare 14,97, p=0,000 ve 9,56, p=0,002). Sonuç: Kadına yönelik fiziksel şiddet oranının düşürülmesinde, öğrenim düzeyinin yükseltilmesi önemli rol oynayacaktır. Kadınların çoğu sağlık personeli tarafından şiddete maruz kalıp kalmadıklarının sorgulanmasına karşı değildir.Öğe Hemşirelerin Kadına Yönelik Şiddete İlişkin Tutumlarının Belirlenmesi(2021) Tok, Hümeyra Hançer; Mayda, Atilla SenihAmaç: Hemşirelerin kadına yönelik şiddete ilişkin tutumları ve bu tutumlara etki eden faktörleri belirlemektir.Gereç ve Yöntemler: Araştırma kesitsel-tanımlayıcı olarak planlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu bir üniversitehastanesinde çalışmakta olan 320 hemşire oluşturmuştur. Örneklem seçimine gidilmemiş, evrenin tamamına ulaşmakhedeflenmiş, 291 (%91,25) hemşireye ulaşılmıştır. Araştırma verileri kişisel bilgi formu ve İSKEBE kadına yönelikşiddete ilişkin tutum ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Verilerin analizinde, ortalama, standart sapma, sayı, yüzdeKruskal-Wallis ve Mann-Whitney U testleri kullanılmıştır. Anlamlılık değeri p<0,05 olarak belirlenmiştir.Bulgular: Çalışmaya katılan hemşirelerin % 60,1’i kadın, %33,3’ü lise mezunu ve %62,5 evlidir. Katılımcıların%51,9’u yaşamının her hangi bir döneminde şiddete maruz kaldığını belirtmişlerdir. Katılımcıların %43,3’ü şiddettürlerinden herhangi birini aile içinde, babalarının uyguladığını belirtmişlerdir. Çalışmaya katılan hemşirelerin şiddetekarşı negatif tutumlara sahip olduğu belirlenmiştir. Hemşirelerin İSKEBE tutum ölçeğinden aldıkları puan, 112,17±27,8olarak belirlenmiştir. Kadınların erkeklere göre (p=0,05), bekâr olan hemşirelerin evli olanlara göre (p=0,0001), lisemezunu olanların ön lisans ve lisans mezunu olanlara göre (p=0,03), anlaşarak evlenen hemşirelerin görücü usulüevlenenlere göre (p=0,01) ölçek ve alt boyutlardan aldıkları puanlar anlamlı olarak yüksek bulunmuştur.Sonuç: Hemşirelerin yaşları, cinsiyetleri, mezuniyet durumları, çalışma yılları, medeni durumları, çalıştıkları kadroları,evlenme şekilleri, eşin mezuniyet durumları, ekonomik durumları, şiddeti deneyimleme durumları, anne eğitimdurumları ve kendi çocuğuna şiddet uygulama durumlarının, şiddete ilişkin tutumları üzerinde etkili olduğubelirlenmiştir. Bu bağlamda yapılacak olan çalışmaların daha büyük örneklemlerde çalışılması ve risk gruplarınayönelik eğitim programlılarının uygulanması önerilmektedirÖğe Histopathological and immunohistochemical detection of protective effects of University of Wisconsin solution supplemented with iloprost on donor lung damage(Elsevier Science Inc, 2004) Üstündağ, Nil; Bozkurt, A. Kürşat; Demirkaya, Ahmet; Köksal, Cengiz; Mayda, Atilla SenihObjective. Histopathological evaluation and immunohistochemical markers of surfactant B and CD34 were used to detect alveolar type II cell and pulmonary endothelial cell damage in order to assess the efficacy on donor lung protection of University of Wisconsin (UW) solution supplementation with iloprost. Methods. Twelve rats were divided into two groups: UW solution was used alone in group I, and UW iloprost solution in group II. Lung samples were taken at regular intervals for pathological examination to evaluate alveolar cell integrity with hematoxylin and eosin staining. Preservation, of alveolar type II cell and pulmonary endothelial cells was aesessed using surfactant B and CD34 immunomarkers, respectively. Results. In both groups, alveolar integrity, surfactant, and CD34 revealed time-dependent, progressive damage, although this deterioration was less apparent among the iloprost-supplemented group. Alveolar integrity was better preserved at 4, 6, 8, 12, and 48 hours among group II rate. Surfactant staining showed significantly more deterioration at 12 and 24 hours in group I. Similarly, CD34 demonstrated significantly more injury at 6, 12, 24, and 48 hours in group I. Conclusion. Although progressive lung tissue damage assessed by histopathological and immunohistochemical methods was observed in both groups, our findings suggest less deterioration in the iloprost-supplemented group.Öğe Is the "Gök Atlas" sufficiently reliable for forensic age determination of Turkish children?(2008) Büken, Bora; Büken, Erhan; Şafak, Alp Alper; Yazici, Burhan; Erkol, Zerrin; Mayda, Atilla SenihAim: We investigated whether the contemporary use of the Gök Atlas method is sufficiently reliable for forensic age estimations of Turkish children. Materials and Methods: Plain radiographs of 248 females and 298 males between 11 and 22 years of age were taken. Paired sample t-tests, Pearson correlation coefficients, and linear regression were used to determine the differences and model the relationships between mean skeletal (bone) age (BA) and mean chronological age (CA), using SPSS 11.5 statistical software. Results: In all cases, the CA and BA scores were significantly different and showed high correlation (P < 0.05). The regression model was significant (P < 0.01). According to age groups, the BA was greater than the CA for all age groups by 0.09-3.10 years for boys and 0.44-3.05 years for girls, and this difference was significant for all age groups >14 years for boys and for those 11-18 years of age for girls. The standard deviation of the difference between BA and CA for boys between 11 and 18 years of age and for girls between 11 and 20 years of age was >1 year. Conclusions: We found a large discrepancy between CA and BA according to the Gök Atlas. This discrepancy may be significantly misleading, especially in criminal liability cases. © TÜBİTAK.Öğe Is the assessment of bone age by the Greulich-Pyle method reliable at forensic age estimation for Turkish children?(Elsevier Ireland Ltd, 2007) Bueken, Bora; Safak, Alp Alper; Yazici, Burhan; Bueken, Erhan; Mayda, Atilla SenihBackground: Estimation of age is an important task for forensic experts especially in developing countries where birth records are often not well maintained. In this study, we investigated whether or not the Greulich-Pyle (G-P) method is sufficient at forensic age estimation for Turkish children. Methods: Plain radiographies of left hands and wrists of 492 (241 (49.0%) female, 251 (51.0%) male) healthy children between 11 and 18 years of age for girls and 11 and 19 years of age for boys were taken. Mean chronological ages (CA) were compared with mean skeletal ages according to G-P atlas for each gender and in the second step the differences those for each age group were determined. The children were Caucasian and had a low-middle socioeconomic status in this study population. The paired sample t test was used to indicate the difference between G-P (mean skeletal age according to G-P atlas) and CA (mean chronological age). In order to indicate the relation Pearson correlation coefficient was used. Modeling the relationship between G-P and CA linear regression was used. The analyses were done under SPSS 11.5. Results: The G-P compared to their CA. The CA was 14.52 +/- 2.18 S.D. years, S.E.: 0.14 (median: 14.47, range: 11.07-18.92 years) whereas G-P was 15.06 +/- 2.31 S.D. years, S.E.: 0.15 (median: 15.00, range: 10-18 years) for girls. The difference between the two parameters was statistically significant (p < 0.00 1). The CA was 15.28 +/- 2.41 S.D. years, S.E.: 0.15 (median: 15.09, S.E. range 11. 13-19.94 years) and G-P was 15.41 +/- 2.92 S.D. years, S.E.: 0.18 (median: 15.60, range 9-19 years) for boys. The difference was not statistically significant (p > 0.05). There was a high correlation (Pearson r = 0.882, p < 0.00 1) for girls and (Pearson r = 0.900, p < 0.001) for boys. The determination coefficient (R-2) is equal to 0.778 for girls and 0.81 for boys. The regression model also tested by ANOVA and it is found significant (p < 0.01) for both genders. According to age groups G-P was advanced (0.17-1.1 year) almost for all ages and differences were significant at 11, 12, 14, 16 ages for girls. G-P was delayed at 11-14 ages (0.01-0.58 year) but not significant except for 13 years and G-P were significantly advanced in 15-17 ages (0.880.98 years) but then delayed in 18-19 years of age (0.02-0.48) for boys. The difference's standard deviation at 12, 13, 15, 16 years of ages for girls and between 12 and 16 and 18 years of ages for,boys were more than 1 year. Conclusion: When the results of the previous study and this study are compared, the test method could be used technically by pediatricians and other clinicians, but it is even more important for ethically unacceptable errors to disappear, especially in cases involving the possible criminal liability of the supposed minor. So standard deviation at 12, 15 years of ages for girls and 12, 15, 18 years of ages for boys were more than I year. But it is not known that the other methods whether more useful or not than this method. For the time being unless any other methods will be proved more useful, we have to use this method cautiously for possible criminal liability cases in forensic age diagnosis. (C) 2007 Elsevier Ireland Ltd. All rights reserved.Öğe Konuralp merkezinde oturanlarda yaralanmaların sıklığı(2004) Mayda, Atilla Senih; Şemen, Vicdan; Aşık, NihalAmaç : Yaralanmalar dünyada yüksek morbidite, mortalite, sakatlık ve işgücü kayıplarına neden olduğu için halk sağlığı sorunu olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmada Konuralp Sağlık Ocağı Bölgesi Merkezi’nde oturanlarda yaralanmaların boyutunun belirlenmesi amaçlandı. Gereç ve yöntem: Konuralp kasabası merkezinde oturan 4346 kişi bu kesitsel araştırmanın evrenini oluşturdu. Örneklem büyüklüğü Epi Info 2002 programında hesaplandı. Ortalama hane büyüklüğü 4 kabul edilerek; ulaşılması gereken hane sayısı belirlendi. Haneler Ev Halkı Tesbit Fişlerinden sistematik örnekleme yöntemi ile çekilerek belirlendi. Çalışmanın ön denemesi Konuralp merkezindeki beş hanede yapıldıktan sonra araştırma grubuna yaralanmalarla ilgili bir anket formu uygulandı.. Bulgular : 15 Nisan – 5 Mayıs 2003 tarihleri arasında Konuralp Merkez mahallelerindeki 75 hanede oturan 301 kişiden veri toplanarak araştırma yapıldı. Araştırma grubunda ortalama hane halkı büyüklüğü 4,01 kişi idi. Araştırma grubunda yaralanma sıklığı %20.9 olarak bulundu (n=301 kişi). Yaralanan 63 kişiden % 63.5’u son bir yıl içinde, % 22.’si son 15 günde ve % 36.5’ü son 1 ayda yaralamıştır. Yaralanan 63 kişinin yaralanma nedenleri %44.4 düşme, %19.0 yanık , % 14.3 kesiktir. Yaralanmaların %42.9’u evde , % 15.9’u yolda , % 15.9’u bağ – bahçede, % 12.7’si okulda, %9.5’u işyerinde meydana gelmiştir (n=63). Yaralananların %31.7’si hastaneye veya herhangi bir sağlık kuruluşuna baş vurmuştur. İstatistiksel olarak anlamlı olarak tespit edilmemiş olmasına rağmen öğrenim düzeyi düştükçe yaralanma sıklığının arttığı gözlenmiştir. Sonuç : Yaralananların üçte birinden azının herhangi bir sağlık kuruluşuna başvurması yaralanmaların gerçek sıklığının ancak saha araştırmaları ile ortaya konabileceğini göstermektedir.Öğe Öğrencilerin üniversite giriş puanları ile aile içi şiddete maruz kalmaları arasındaki ilişki ve şiddete karşı tutumları(2006) Mayda, Atilla Senih; Karaçor, Kayıhan; Erdem, Gökmen Umut; Kırca, Necla; Urgan, UtkuBu kesitsel araştırmanın amacı birinci sınıf öğrencilerinin Üniversite Giriş Sınavı’ndan aldıkları puana etki eden kimi faktörleri, puanları ile son bir yıl içinde maruz kaldıkları aile içi şiddet arasındaki ilişkiyi ve öğrencilerin aile içi şiddetle ilgili tutumlarını araştırmaktır. Araştırmaya toplam 316 öğrenci dahil edildi. Üniversite giriş puanı ortalamaları cinsiyeti kız olan öğrencilerde, sigara içmeyenlerde ve Anadolu Lisesi, Fen Lisesi veya Özel Okul mezunu olan öğrencilerde daha yüksek bulundu. Araştırmaya katılanların 1/3’ünün son bir yıl içinde aile içi şiddete maruz kaldığı ve/veya tanıklık ettiği, şiddetin en fazla ebeveyn ve çocuk arasında olduğu görüldü. Ebeveynleri geçmişte şiddete maruz kalan öğrencilerin daha fazla oranda aile içi şiddete maruz kaldığı saptandı. Şiddetin bir çocuk eğitim yöntemi olabileceğini düşünenler; ebeveynleri geçmişte şiddete maruz kalanlar, cinsiyeti erkek olanlar ve sigara içen öğrencilerdir. Aile içi şiddete maruz kalan öğrencilerin Üniversite giriş puanlarının daha düşük olacağı hipotezi doğrulanamadı. Şiddetin çocuk eğitiminde kullanılabileceğini düşündükleri için sigara alışkanlığı olan öğrencilerde aile içi şiddet araştırılmalıdır. Bu araştırma aile içi şiddete maruz kalanların ileriki yaşlarda da bunu normal bir davranış gibi uyguladığını göstermektedir.Öğe Turkey's physicians' attitudes toward Euthanasia: A brief research report(2004) Özkara, Erdem; Hanci, Hamit; Civaner, Murat; Yorulmaz, Coşkun; Karagöz, Mustafa; Mayda, Atilla Senih; Gören S.Euthanasia and assisted suicide are subject to an ongoing debate and discussed with various aspects. Because physicians are in a profession closely related to euthanasia, their attitudes toward this subject are significant. Thus, research intending to explore their opinions is carried out in many countries. In this study, opinions of the physicians regarding euthanasia's definition, contents, legal aspects, and acceptable conditions for its application are addressed. The questionnaire was given to 949 physicians, more than 1% of the total working in Turkey. Of the physicians who participated in the study, 49.9% agreed with the opinion that euthanasia should be legal in certain circumstances. In addition, 19% had come across a euthanasia request and the majority of physicians (55.9%) believed that euthanasia is applied secretly in the country despite the prohibitory legislation. In conclusion, the authors infer from the study itself and believe that euthanasia should be legal in certain circumstances and that the subject, which is not in the agenda of the Turkish population, should continue to be examined.