Yazar "Kurt, Bahar" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 18 / 18
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Astımlı hastalarda obezite ile demografik özellikler, hastalık şiddeti ve atopi arasındaki ilişki(2008) Talay, Fahrettin; Kurt, BaharAmaç: Bu çalışmada astımlı hastalarda obezite ile cinsiyet, yaş, eğitim durumu, atopi ve hastalık şiddeti arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçladık. Gereç ve yöntem: Göğüs Hastalıkları polikliniğimizde astım tanısı konulan 261 hasta çalışmaya alındı. Hastaların vücut kitle indeksi (VKİ) (kg/m2) hesaplandı. Bulgular: Bu çalışmadaki astımlıların (195 kadın, 66 erkek) yaş ortalaması 48.4 ± 16.2 idi. Kadın hastalarda erkek hastalara göre obezite sıklığı daha fazla idi (kadınlarda %44, erkeklerde %23, p=0.003). Elli yaşın üzerinde ve ilkokul ve daha düşük eğitimli kadın astımlılarda obezite sıklığı daha fazla idi (p<0.001). Astımlılarda obezite ile atopi arasında bir ilişki bulunmadı (p>0.05). Hastalık şiddeti arttıkça obezite sıklığının arttığı saptandı (p<0.001). Astımlı hastalarda spearman korelasyon katsayısında VKİ ile astım şiddeti (r=0.326, p<0.001) ve yaş (r=0.361, p<0.001) arasında doğrusal ilişki saptandı. VKİ ile FVC de¤eri aras›nda ise negatif ilişki (r=-0.325, p<0.001) saptandı. Multivariate lojistik regresyon analizinde obezite için risk faktörleri şu şekilde bulundu. Elli yaşın üzerinde [odds ratio (OR)=2.2, 95% confidence interval (CI)=1.2-4.0], ilkokul ve daha düşük seviyede eğitimli (OR = 2.8, 95% CI=1.4–5.5), orta persistan astımlı (OR=5.1, 95% CI=1.3–19.4) ve ileri persistan astımlı olmak (OR=5.1, 95% CI=1.3–21.6). Sonuç: Bu çalışmada özellikle düşük eğitimli ve 50 yaş üzerindeki kadın astımlılarda obezite sıklığı daha fazla saptandı. Astım şiddeti arttıkça obezite sıklığı da artmaktaydı. Astım şiddeti ile obezite arasındaki nedensel ilişkinin açıklanabilmesi için daha detaylı çalışmalar yararlı olacaktır.Öğe Bağ dokusu hastalıklarına bağlı gelişen interstisyel akciğer hastalığı: Tanı ve tedavi yaklaşımları(2012) Kar, Özlem Kurt; Pamuk, Ömer Nuri; Kurt, BaharBağ dokusu hastalıkları sıklıkla torasik değişikliklere yol açan immünolojik aracılı bir grup sistemik hastalıktır. Bağ dokusu hastalıklarında solunum sistemi tutulumu sıklığı ile ilgili yapılan epidemiyolojik çalışmalar arasında tespit ve seçilme yöntemlerine bağlı büyük farklılıklar vardır. Ancak bağ dokusu hastalıklarında pulmoner tutulum geliştiğinde mortalite ve morbidite artmaktadır. İnterstisyel akciğer hastalığı, bu anlamda önemli bir grubu oluşturmakta ve genel insidansın %15 olduğu tahmin edilmektedir. Günümüzde halen bağ dokusu hastalıklarına bağlı interstisyel akciğer hastalığının tanı, tedavi, takip ve prognozu ile ilgili klinik sorunlar yaşanmaktadır. Hastalığın tanısal yöntemleri klinik yaklaşım, solunum fonksiyon testleri, yüksek çözünürlüklü bilgisayarlı tomografi, bronkoalveoler lavaj ve cerrahi akciğer biyopsisini içermektedir. Tedavi ve ilaç seçiminde tartışmalar devam etmektedir. Bu derlemede her bir bağ dokusu hastalığı için ayrı ayrı tanı, solunum fonksiyon testi ve radyolojik özellikler, prognoz ve tedavi yaklaşımlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.Öğe Breast metastasis in a male patient with nonsmall cell lung carcinoma(Lippincott Williams & Wilkins, 2007) Uçar, Nazire; Kurt, Özlem Kar; Alpar, Sibel; Örsel, Osman; Demirağ, Funda; Kurt, BaharÖğe Bronchocentric granulomatosis with multifocal lung involvement: A case report(Baycinar Medical Publ-Baycinar Tibbi Yayincilik, 2012) Kilicgun, Ali; Kurt, Bahar; Boluk, Murat; Yilmaz, FahriBronchocentric granulomatosis is a rare disease which shows no correlation between the clinical findings and radiological imaging. It is seen often in adults and is generally diagnosed by accident; however, a definitive diagnosis can be made with a lung biopsy. A necrotizing granulomatous reaction of the bronchi and bronchioles is generally observed. In this article, we present a 37-year-old male who was admitted for a detailed examination after a suspicious image was discovered on the chest X-ray. Many peripheral nodules were observed on computed tomography (CT) of the lung. Respiratory function tests revealed a mild obstruction, and a fiberoptic bronchoscopy showed no lesion. A nodule excision from the middle lobe in open lung biopsy was performed, and the result was found to be consistent with bronchocentric granulomatosis. We present this case due to its rare nature and believe it is a condition which should be investigated in terms of the etiology of multiple nodules.Öğe A case of squamous cell lung carcinoma with gastric metastasis(Lippincott Williams & Wilkins, 2006) Alpar, Sibel; Kurt, Özlem Kar; Uçar, Nazire; Örsel, Osman; Aydoğ, Gülden; Kurt, BaharLung cancer usually meta.stasizes the bone, adrenal glands, and brain. It is uncommon in the digestive system, particularly in the stomach. The most common sites of primary malignancy in patients who presented with gastric metastasis is malignant melanoma, breast cancer, and lung cancer.Öğe Could plasma D-dimer levels be a predictive marker for prognosis in lung cancer?(2013) Kurt, Bahar; Kar Kurt, Özlem; Kalaycı, Defne; Tuğ, Tuncer; Talay, FahrettinIntroduction: Plasma concentrations of circulatory markers of hemostatic activation which may be associated with tumor growth and dissemination have been shown to predict prognosis in malignancy. The present study was designed to investigate the prognostic value of plasma D-dimer level in lung cancer. Materials and Methods: Plasma levels of the D-dimer in 138 lung cancer patients [98 non-small cell lung cancer (NSCLC), 40 small cell lung cancer (SCLC)] were measured before the initiation of any therapy and each chemotherapy. Results: There were 124 (89.9%) men and 14 (10.1%) women with a mean age of 62.8 years (range 38-84). There were no statistically significant differences among the histopathologic types for NSCLC patients. Stage IIIA NSCLC group had statistically significant higher D-dimer level than stages I-II and IV. D-dimer levels were increased significantly after 4 cycles of chemotherapy in progressive disease. The median survival times in NSCLC patients were 26.6 months (95% CI, 17.6-35.6) and 15.9 months (95% CI, 4.2-27.7; p= 0.037) respectively, for patients with a low D-dimer level (? 1.2 ng/L) and a high D-dimer level (> 1.2 ng/L).With the cox-regression analysis, the plasma level of D-dimer and tumour stage were identified as independent predictive factors of the survival. Conclusion: These results suggest that plasmalevel of D-dimer can act as a predictive factor of decreased survival and a poor response to the treatment in lung cancer.Öğe The diagnostic role of neopterin in lung cancer(2010) Alpar, Sibel; Ersoy, Güzin G.; Kurt, Özlem K.; Uçar, Nazire; Aydın, Ahmet; Kurt, BaharThe aim of this study was to investigate the relationship between bronchoalveolar lavage (BAL) neopterin levels and lung cancer subtypes. Serum and BAL fluid samples were collected from lung cancer patients and control cases. BAL and serum neopterin levels were measured spectrofotometrically using the Neopterin ELISA kit. A total of 43 patients, 36 male and 7 female, who applied to our hospital were included in this cross sectional study. Thirty-two of the patients had confirmed primary lung cancer, while the 11 patients who formed the control group had benign lung diseases. The mean age in the lung cancer group was 59.8 ± 7.9, while for the control group it was 47.6 ± 8.2 years. The standardized BAL neopterin levels were 2.63 ± 1.53 nmol/L in NSCLC patients, 2.09 ± 1.02 nmol/L in SCLC patients, 2.36 ± 0.83 nmol/L in control groups. No significant difference was found. For patients with NSCLC, no correlation could be established between serum and BAL neopterin levels and stage of disease. In conclusion the standardized BAL and serum neopterin levels were inadequate to distinguish the lung cancer from the control group.Öğe Eğitim fakültesi sınıf öğretmenliği öğrencilerinde sigara içme alışkanlıkları ve ilişkili faktörler(2008) Talay, Fahrettin; Kurt, Bahar; Tuğ, TuncerBu çalışmada Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği öğrencilerinde sigara içme alışkanlıklarını belirlenmesi ve sigara içimini etkileyebilecek faktörlerin incelenmesi amaçlandı. Hazırlanan anket sınıflar rast gele yöntemle seçilerek 3. ve 4. sınıf öğrencilerine kesitsel olarak uygulandı. Düzenli ve ara sıra sigara içen öğrenci sıklığı %45.8 idi. Erkeklerde ve 4. sınıflarda sigara içme sıklığı daha yüksek idi [ Erkeklerde 63 kişi (%53.8), kızlarda 85 kişi (%41.3) (p<0.05); 4. sınıflarda 102 kişi (%52.3), 3. sınıflarda 46 kişi (%35.9) (p<0.01) ]. Sigara içmeyenlerin sigara içmemelerinin en sık nedeni sigaranın sağlıklarına zararlı olması (%45.8), sigaraya başlamada en sık neden stres azaltmak (%43.1), sigara içenlerin sigara içmeye devam etmelerinin en sık nedeni vazgeçmenin zor olduğu (%56.7) idi. Sigara içen öğrencilerin içmeyenlere göre annelerinin, kardeşlerinin, tüm aile bireylerinin ve samimi arkadaşlarının sigara içme sıklığı daha yüksek bulundu (p<0.05). Sigara içen ve içmeyen öğrenciler arasında depresyon semptom skorları arasında belirgin fark vardı (içenlerde 14.9 ± 7.6, içmeyenlerde 9.8 ± 6.3; p<0.05). Sınıf öğretmenliği öğrencilerinde sigara içme sıklığı oldukça yüksek saptandı. Yakın arkadaşlarının sigara içmeleri, düzenli alkol alınması ve depresif semptomların olması öğrencilerin sigara içme riskini arttırmaktadır. Yakın gelecekte çocukların ilk öğretmenleri olacak öğrencilerin sigarayı bırakmaları ve içmeyenlerin başlamaması için uygun eğitim programları planlanarak uygulamaya geçirilmesi toplum sağlığı açısından yararlı olacaktır.Öğe Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği öğrencilerinde sigara içme alışkanlıları ve ilişkili faktörler(2008) Talay, Fahrettin; Kurt, Bahar; Tuğ, TuncerBu çalışmada Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği öğrencilerinde sigara içme alışkanlıklarını belirlenmesi ve sigara içimini etkileyebilecek faktörlerin incelenmesi amaçlandı. Hazırlanan anket sınıflar rast gele yöntemle seçilerek 3. ve 4. sınıf öğrencilerine kesitsel olarak uygulandı. Düzenli ve ara sıra sigara içen öğrenci sıklığı %45.8 idi. Erkeklerde ve 4. sınıflarda sigara içme sıklığı daha yüksek idi [ Erkeklerde 63 kişi (%53.8), kızlarda 85 kişi (%41.3) (p<0.05); 4. sınıflarda 102 kişi (%52.3), 3. sınıflarda 46 kişi (%35.9) (p<0.01) ]. Sigara içmeyenlerin sigara içmemelerinin en sık nedeni sigaranın sağlıklarına zararlı olması (%45.8), sigaraya başlamada en sık neden stres azaltmak (%43.1), sigara içenlerin sigara içmeye devam etmelerinin en sık nedeni vazgeçmenin zor olduğu (%56.7) idi. Sigara içen öğrencilerin içmeyenlere göre annelerinin, kardeşlerinin, tüm aile bireylerinin ve samimi arkadaşlarının sigara içme sıklığı daha yüksek bulundu (p<0.05). Sigara içen ve içmeyen öğrenciler arasında depresyon semptom skorları arasında belirgin fark vardı (içenlerde 14.9 ± 7.6, içmeyenlerde 9.8 ± 6.3; p<0.05). Sınıf öğretmenliği öğrencilerinde sigara içme sıklığı oldukça yüksek saptandı. Yakın arkadaşlarının sigara içmeleri, düzenli alkol alınması ve depresif semptomların olması öğrencilerin sigara içme riskini arttırmaktadır. Yakın gelecekte çocukların ilk öğretmenleri olacak öğrencilerin sigarayı bırakmaları ve içmeyenlerin başlamaması için uygun eğitim programları planlanarak uygulamaya geçirilmesi toplum sağlığı açısından yararlı olacaktır.Öğe The frequency of factor V, factor II and MTHFR mutations in pulmonary thromboembolism cases in the western Black Sea region(2010) Tuğ, Esra; Tuğ, Tuncer; Düzenli Gepdiremen, Selma; Talay, Fahrettin; Aydın, Hatip; Kurt, BaharObjective: Frequently an inherited predisposition for venous thromboembolism (VTE) remains clinically silent until an additional acquired risk factors intervenes. In this study, we aimed to evaluate frequency and distribution of hereditary risk factors leading to development of venous thrombosis in patients with pulmonary thromboembolism (PE). Material and Methods: We investigated two different mutation (Leiden: FVL, G1691A and FVH1299R) of factor V gene, factor II (FII, prothrombin factor) gene mutation (G20210A) and mutations (C677T and A1298C) of methylenetetrahydrofolate reductase (MTHFR) gene in the total 46 patients (58 ± 18.8), 27 females and 19 males, referred to our clinic with diagnosis of PE by Real time PCR by using probe marked with fluorescent dye providing the separation for mutant and wild allelles. We also evaluated distribution of inherited thrombophilia mutations and the family history of VTE. Results: We determined the rate of FVL, FV (H1299R), MTHFR (C677T and A1298C) mutations in our patients as 32.6%, 2.2%, 67.4% ve 63%, respectively. FII (G20210A) mutation could not be determined. Twenty six percent of the patients had only one mutation, while 71.7% of them had two or more mutations. In 77% of individuals with family history, there were two or more mutations. Sixty three percent patients had at least one of MTHFR gene mutations alone. In 34% of the patients, a combination of at least one of MTHFR gene mutations with either FVL or FV (H1299R) mutation was available. In 21.7% patients, the history of VTE was present in the different body part. Inherited thrombophilia with neoplasia was present in 8.7% of patients. Conclusion: In patients with PE, rate of FVL, and mutations (C677T and A1298C) of MTHFR gene was higher than the previous limited data for Turkey. Determination of the relationship between VTE and inherited abnormalities will be useful for society health and familial risk relations, correctly, in addition to diagnosis and following of patients. Moreover, such studies will provide valuable data on the role of interactions for gene-gene and gene-environment in PE. Copyright © 2010 by Türkiye Klinikleri.Öğe Intermediate to long-term follow-up results of INH chemoprophylaxis prior to anti-TNF-alpha therapy in a high-risk area for tuberculosis(Springer Wien, 2013) Kurt, Özlem Kar; Kurt, Bahar; Talay, Fahrettin; Tuğ, Tuncer; Soy, Mehmet; Bes, Cemal; Hayran, MutluThe use of anti-TNF drugs for rheumatic diseases has increased in recent years. Several studies have reported an increased risk of reactivation of tuberculosis (TB) with anti-TNF agents. The aim of this study was to present the follow-up results of a single center from Turkey, a country with a high rate of active and latent tuberculosis infection (LTBI), for INH chemoprophylaxis in patients receiving anti-TNF-alpha therapy for rheumatic diseases infection. In this prospective observational study, consenting patients who were to be administered an anti-TNF agent for a rheumatic disease were evaluated for the presence of active infection or LTBI by a chest X-ray and a tuberculin skin test. Patients with LTBI were given chemoprophylaxis 1 month prior to commencement of anti-TNF treatment. All patients were followed-up bimonthly for any signs of pulmonary or extrapulmonary TB. A total of 73 patients, 23 female (31.5 %) and 50 male (68.5 %), with a mean age of 41.0 +/- A 13.1 years (18-78) were enrolled in the study. Overall, 44 patients (60.3 %) had ankylosing spondylitis, 18 (24.7 %) had rheumatoid arthritis, 7 (9.6 %) had juvenile rheumatoid arthritis, and 3 (4.1 %) had psoriatic arthritis. LTBI was identified in 58 patients all of whom received chemoprophylaxis for 9 months. None of the patients in the study developed any signs of tuberculosis reactivation during follow-up. TST is a reliable and cost-effective method for the diagnosis of LTBI in patients prior to anti-TNF therapy. Moreover, chemoprophylaxis with INH seems to be effective for the prevention of TB reactivation in individuals with LTBI.Öğe Interstitial lung disease associated with connective tissue diseases: diagnosis and treatment approaches(Turkish Assoc Tuberculosis & Thorax, 2012) Kurt, Ozlem Kar; Pamuk, Omer Nuri; Kurt, BaharConnective tissue diseases are a diverse group of immunologically mediated systemic disorders that often lead to thoracic changes. There are huge differences between epidemiological studies depending upon method of ascertainment and selection criteria regarding the incidence of respiratory involvement due to connective tissue diseases. However, increased mortality and morbidity develops pulmonary involvement due to connective tissue diseases. Interstitial lung disease constitute an important group in this respect and it is estimated that the overall incidence of 15%. Today, still diagnosis, treatment, follow-up, prognosis of IInterstitial lung disease due to Connective tissue diseases (CTD-ILD) related clinical problems have been experienced. The diagnostic methods of disease include clinical approach, pulmonary function tests, high-resolution computed tomography, bronchoalveolar lavage and surgical lung biopsy. Treatment and selection of drugs are still controversial. In this review, a CTD-ILD, separately for each diagnosis, pulmonary function tests and radiological features, prognosis and treatment approaches were evaluated.Öğe Plazma D-dimer düzeyleri akciğer kanserinde prognoz için bir belirteç olabilir mi?(2013) Kurt, Bahar; Kar, Özlem Kurt; Kalayci, Defne; Tuğ, Tuncer; Talay, FahrettinGiriş: Tümör büyümesi ve yayılmasıyla ilişkili olabilen hemostatik aktivasyonun dolaşımdaki belirteçlerinin plazma konsantrasyonları malignitede prognozu tahmin ettiği gösterilmiştir. Bu çalışma akciğer kanserinde plazma D-dimer düzeyinin prognostik değerini araştırmak için tasarlanmıştır.Materyal ve Metod: Akciğer kanserli 138 hastada [98 küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK), 40 küçük hücreli akciğer kanseri (KHAK)] plazma D-dimer düzeyleri herhangi bir tedavi başlamadan önce ve her kemoterapi öncesi ölçüldü.Bulgular: Çalışmada 124 (%89.9) erkek ve 14 (%10.1) kadın vardı. Ortalama yaşı 62.8 yıl (aralığı 38-84) idi. KHDAK hastaları için histopatolojik tipler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. Evre IIIA KHDAK grubu, evre I-II ve IV'e göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek D-dimer düzeyine sahipti. Progresif hasta grubunda 4. kür sonrasında D-dimer düzeyinin anlamlı şekilde arttığı görüldü. KHDAK hastalarında ortanca sağkalım süresi, düşük D-dimer düzeyi (? 1.2 ng/L) olan hastalarda 26.6 ay (%95 GA 17.6-35.6) ve yüksek D-dimer (> 1.2 ng/L) olanlarda ise 15.9 ay (%95 GA, 4.2-27.7; p= 0.037) idi. Cox-regresyon analizinde, D-dimer plazma seviyesi ve tümör evresi sağkalımın bağımsız prediktif faktörleri olarak tespit edilmiştir.Sonuç: Bu sonuçlar plazma D-dimer düzeyinin akciğer kanserinde azalmış sağkalım ve tedaviye kötü yanıtın bir belirteci olarak kullanılabileceğini düşündürmüştür.Öğe The prevalence of asthma and allergic diseases among adults 30-49 years of age in Bolu, Western Black Sea region of Turkey(Societa Editrice Universo, 2014) Talay, Fahrettin; Kurt, Bahar; Tuğ, Tuncer; Kurt, Özlem Kar; Göksügür, Nadir; Yaşar, ZehraAim: To determine the prevalence of asthma, asthma-like symptoms and allergic diseases among adults 30-49 years of age in regions of Bolu. Materials and Methods: A questionnaire was given to families of students in schools in different areas of Bolu, Turkey. The European Community Respiratory Health Survey (ECRHS) and a questionnaire, including questions about the socioeconomic status and demographic characteristics of the participants, were responded to by 1403 people. Results: The prevalence of symptoms and diseases were as follows: wheezing in the last year 12.0% (n=168), asthma 8.7% (n=121), doctor-diagnosed asthma 3.6% (n=50), currently taking drugs for asthma 1.2% (n=17), allergic rhinitis 16.5% (n=230), and eczema 9.6% (n=134). The risk factors for each symptom or disease were as follows: for wheezing: smoking in the house (odds ratio [OR]=2.43 and 95% Confidence Limits [95%CL]=1.53-3.86), living in a non-concrete building (OR=2.17, 95%CL=1.27-3.69); for asthma: mold in the house (OR=1.70, 95% CL=1.05-2.76), living in a shanty (OR=2.76, 95%CL=1.30-5.85), smoking in the house (OR=1.5 95%CL=1.02-2.22); for allergic rhinitis: being female (OR=1.55, 95%CL=1.08-2.24), living in a shanty (OR=5.8 95%CL=2.06-16.39), a monthly income below $300 (OR = 1.74, 95%CL=1.13-2.69). Conclusions: A high rate of undiagnosed and untreated people with asthma among adults 30-49 years of age is present in Bolu. Especially, while a low socioeconomic level was observed to increase the risk of asthma and allergic rhinitis, risk of wheeze and asthma was found to be elevated by smoking in house.Öğe The relationship between obesity and demographic characteristics, severity of disease and atopy in asthma patients(Aves, 2008) Talay, Fahrettin; Kurt, BaharAim: In this study we aimed to evaluate the relationship between obesity and gender, age, education status, atopy and severity of disease in asthma patients. Materials and method: Two hundred and sixty one patients diagnosed as asthma in our chest diseases clinic were enrolled in this study, and their BMI (kg/m2) were analyzed. Results: The mean age of asthmatic patients (195 female, 66 male) was 48.4 +/- 16.2 years. Frequency of obesity in female asthmatics was higher than in male asthmatics (in females 44%, in males 23%; p<0.05). In female asthmatics older than 50 years, and in those whose education level was primary school or lower, frequency of obesity was higher (p<0.001). There was no relationship between obesity and atopy (p>0.05). Severity of disease was found to be correlated with the increase in the frequency of obesity (p<0.001). Also in all patients there was a linear relationship in spearman correlation between BMI and asthma severity (r=0.326, p<0.001) and age (r=0.361, p<0.001). A negative correlation between BMI and FVC value (r=-0.325, p<0.001) was detected. In the multivariate logistic regression analysis, risk factors for obesity were found to be as follows: female asthmatics older than 50 years [odds ratio (OR)=2.2, 95% confidence interval (CI)=1.2-4.0], education level of primary school or lower (OR=2.8, 95% CI=1.4-5.5), moderate persistent asthma (OR=5.1, 95% CI=1.3-19.4), and severe persistent asthma (OR=5.1, 95% CI=1.3-21.6). Conclusion: In this study, frequency of obesity in female asthmatics was higher in patients with lower educational level and in patients older than 50 years. Severity of disease correlated with frequency of obesity. The causative relation between obesity and severity of asthma needs to be clarified with new and more detailed studies.Öğe Silicosis in manufacture of electric cable: Report of four cases(Japan Soc Occupational Health, 2007) Talay, Fahrettin; Gürel, Kamil; Gürel, Safiye; Kurt, Bahar; Tuğ, TuncerFree silica (silicon dioxide) is naturally found in amorphous and crystalline forms in many rocks in the Earth1, 2). Inhaled silicon dioxide is usually crystalline and most often quartz which is the most important form. Silicosis is an irreversible disease3) that results from workrelated exposures to dusts containing silica crystals, and is characterized by fibrotic tissue reaction caused by the presence of silica in the lungs.Öğe Sıradışı semptomları nedeniyle KOAH tanısı ile izlenen nadir bir sendrom: Chiliaditi sendromu; bir olgu nedeniyle(2007) Konuk, Suat; Tuğ, Tuncer; Talay, Fahrettin; Kurt, Bahar; Bölük, Murat; Gökay, ÇiğdemChiliaditi sendromu nadir görülen ve transvers kolonun yalnız başına veya ince bağırsakla birlikte hepatodiyafragmatik aralığa sıkışması sonucu gelişen bir sendromdur. Asemptomatik olabileceği gibi bazen karın ağrısı, bulantı, kusma ve kabızlık gibi tipik semptomların yanı sıra; nefes darlığı ve göğüs ağrısı gibi atipik şikayetlere de neden olabilir. Fizik muayene incelemelerimiz KOAH tanısını doğrulamamasına rağmen, klinik ve laboratuvar bulgularının KOAH'la uyumlu olması nedeniyle KOAH gibi tedavi edilen, 63 yaşındaki erkek hasta Chiliaditi sendromunun nadir rastlanılır klinik özellikleri nedeniyle sunulduÖğe Sıradışı semptomları nedeniyle KOAH tanısı ile izlenen nadir bir sendrom:Chiliaditi sendromu;bir olgu nedeniyle(2007) Konuk, Suat; Tuğ, Tuncer; Talay, Fahrettin; Kurt, Bahar; Bölük, Murat; Gökay, ÇiğdemChiliaditi sendromu nadir görülen ve transvers kolonun yalnız başına veya ince bağırsakla birlikte hepatodiyafragmatik aralığa sıkışması sonucu gelişen bir sendromdur. Asemptomatik olabileceği gibi bazen karın ağrısı, bulantı, kusma ve kabızlık gibi tipik semptomların yanı sıra; nefes darlığı ve göğüs ağrısı gibi atipik şikayetlere de neden olabilir. Fizik muayene incelemelerimiz KOAH tanısını doğrulamamasına rağmen, klinik ve laboratuvar bulgularının KOAH'la uyumlu olması nedeniyle KOAH gibi tedavi edilen, 63 yaşındaki erkek hasta Chiliaditi sendromunun nadir rastlanılır klinik özellikleri nedeniyle sunuldu.(Akciğer Arşivi 2007;8:140-2)
