Yazar "Kaya, Demet" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 26
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Assessment of HAV and HEV seroprevalence in children living in post-earthquake camps from Düzce, Turkey(2004) Şencan, İrfan; Şahin, İdris; Kaya, Demet; Öksüz, Şükrü; Yıldırım, MustafThe aim of the study was to investigate the prevalance of enterically transmitted hepatitis among children living in post-earthquake camps, and to assess the efficacy of the measurements during and after the disaster in Düzce and Golyaka. In the second half of 1999, North-western Turkey, was struck by two massive earthquakes in less than 3 months. The first, on 17 August 1999, involving Golyaka, was struck, measuring between 7.4 and 7.8 on the Richter scale. Irregularity about providing clean water and necessary sanitary facilities were observed after the first earthquake because of confusion. The second quake, on 12 November 1999, which rated 7.2 on the Richter scale, shook Düzce. Necessary precautions were applied rapidly at the second quake about shelter, clean drinking water, food and control of distribution of the aids by government and civil aid organisations. Anti-HEV(IgG) and anti-HAV(IgG) antibodies were determined in 476 sera of the children who was living in six camps. HAV prevalence of the children who were living in Düzce and Golyaka temporary houses was 44.4 and 68.8% respectively, OR: 0.37, CI 95%: 0.22-0.61, p = 0.0005. HEV prevalence of the children was 4.7 and 17.2% respectively, OR: 0.24, CI 95%: 0.11-0.51, p = 0.0007. In conclusion, HAV and HEV prevalence of children were lower than that in endemic areas but higher than that in developed countries. This study has pointed out the importance of providing urgent need of the sufficient sanitary facilities after disasters for preventing or reducing the incidence of enterically transmitted hepatitis, especially in the regions which were at risk for various disasters. Essential precautions such as providing clean water and food supply must be taken and an emergency action plan for preventing the infectious disease must be prepared before disasters such as earthquakes.Öğe Biliary infection and bacteremia caused by beta-lactamase-positive, ampicillin-resistant haemophilus influenzae in a diabetic patient(Natl Inst Infectious Diseases, 2005) Öksüz, Şükrü; Öztürk, Elif; Şahin, İdris; Ertör, Osman; Kaya, DemetWe report the case of a 73-year-old female patient with diabetic nephropathy and cholelithiasis. She was admitted to our hospital with right upper abdominal pain, nausea, and vomiting. The patient had visited an outpatient clinic with the same complaints 2 days earlier, and had been prescribed antibiotics empirically (two doses ofloxacin orally). Blood cultures taken before the start of antibiotic treatment in our hospital were negative. The patient was treated With parenteral ampicillin/sulbactam + ciprofloxacin empirically. The empiric antibiotic treatment was discontinued after 7 days. Elective cholecystectomy was performed after her general condition improved. An-aerobic chocolate agar culture of the cholecystectomy material yielded Haemophilus influenzae type b. On postoperative day 3 the patient developed fever again. The fluids collected after cholecystectomy were evaluated microbiologically. H. influenzae type b was isolated from the samples and blood cultures. The patient was diagnosed with H. influenzae cholecystitis, and recovered after 10-day treatment with ampicillin/sulbactam + ciprofloxacin. The findings are discussed together with references for differential diagnosis. H. influenzae cholecystitis due to cholelithiasis, although rare, should be considered in elderly patients with a history of chronic diseases such as diabetes mellitus or nephropathy.Öğe Çeşitli klinik örneklerden izole edilen Acinetobacter baumannıı suşlarının antibiyotik duyarlılıkları(2006) Yavuz, M. Tevfik; Şahin, İdris; Behçet, Mustafa; Öztürk, Elif; Kaya, DemetBu çalışmada 2003-2004 yıllarında Abant İzzet Baysal Üniversitesi Düzce Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde yatan hastalardan izole edilen Acinetobacter baumannii suşlarının elde edildiği klinik örneklerin dağılımı ve çeşitli antibiyotiklere in-vitro olarak duyarlılıklarının saptanması amaçlanmıştır. Hastanede yatan hastalardan alınan klinik örnekler, klasik kültür yöntemleri ile incelenmiştir. İzole edilen suşların API 32GN (bioMerieux, Fransa) ile identifikasyonları ve Kirby Bauer disk difüzyon yöntemiyle NCCLS standartlarına uygun olarak antibiyotiklere duyarlılıkları saptanmıştır. 2003-2004 yıllarında 114 A.baumannii suşu izole edilmiştir. Bu suşlardan 31’i (% 27) trakeal aspirat, 24’ü (% 21) idrar, 18’i (% 16) balgam, 15’i (% 13) yara yeri, 9’u (% 8) kan, 6’sı (% 5) entübasyon tüpü, 11’i (% 10) diğer örneklerden izole edilmiştir. 114 A.baumannii suşunun imipeneme 19’u (% 17), amikasine 70’i (% 61), sefepime 75’i (% 66), piperasilin/tazobaktama 82’si (% 72), siprofloksasine 86’sı (% 75), ofloksasine 87’si (% 76), gentamisine 92’si (% 81), ampisilin/sulbaktama ve seftazidime 93’ü (% 82), trimetoprim/sulfametoksazole 96’sı (% 84), seftriaksona 100’ü (% 88), piperasiline 106’sı (% 93) dirençli bulunmuştur.Öğe Cinsel yolla bulaşan hastalıklarda Hepatit B, C ve HIV enfeksiyonları açısından bir değerlendirme(2002) Kavak, Ayşe; Parlak, Ali Haydar; Akman, Ramazan Yavuz; Yeşildal, Nuray; Anul, Hüseyin; Aydoğan, İlker; Çiçekçi, Bülent; Kaya, DemetSitiliz başta olmak üzere cinsel yolla bulaşan hastalıklar (CYBH), bazen hepatit B, C ve HIV enfeksiyonlarına eşlik edebilir ya da geçişini kolaylaştırabilir. Bu çalışmada 50 CYBH'ı olan hastanın demografik özellikleri yanında, hepatit B, C ve HIV enfeksiyonu açısından taramaları yapıldı. CYBH'dan genital ülserle seyredenler ya da daha önce bu enfeksiyonlardan herhangi birini geçirmiş olmanın, hepatit B, C ve HIV enfeksiyonu açısından riski araştırıldı. Çalışmaya alınan 50 hastanın 26'sında (%52) kondiloma aküminata, 9'unda (%18) sifiliz, 5'inde (%10) nongonokoksik üretrit, 4'ünde (%8) molluskum kontagiosum, 3'ünde (%6) gonore, 3'ünde (%6) herpes genitalis vardı. Hastalarda anti HBc pozitifliği, kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek bulundu, hepatit C ve HIV enfeksiyonu açısından anlamlılık saptanmadı. Elli hastanın genel değerlendirmesi yanında, genital ülserasyonla seyreden CYBH ve daha önce geçirilmiş CYBH'nın hepatit B riskini arttırmadığı ortaya çıktı. Sonuç olarak, cinsel temasta korunma ile sadece dermatolojik ya da ürolojik olarak sık karşılaşılan CYBH'dan değil, hepatit B gibi enfeksiyonların önlenmesinin mümkün olabileceği düşünüldüÖğe Çocuk yaş grubunda servis ve poliklinik kökenli üropatojen gram negatif çomakların antibiyotik duyarlılıkları(2004) Şahin, İdris; Öksüz, Şükrü; Kaya, Demet; Şencan, İrfan; Gülcan, AynurÇocuk Hastalıkları polikliniğinden ve servisinden gönderilen idrarlardan $10^5$ cfu/ml üzerinde sayıda izole edilen 205 Gram negatif çomak suşunun API 20E (bioMerieux) kiti ile identifikasyonları yapılmış, NCCLS M2-A6 kriterlerine göre Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemi ile antibiyotiklere duyarlılıkları belirlenmiştir. Poliklinik hastalarından izole edilen 120 suşun 82’si E.coli, 23’ü Proteus spp., 10’u Klebsiella spp., 5’i Enterobacter spp. olarak; servis hastalarından izole edilen 85 suşun 49’u E.coli, 13’ü Klebsiella spp., 7’si Serratia spp., 5’i Pseudomonas spp., 4’eri Proteus ve Enterobacter spp., 2’si M.morganii, 1’i Citrobacter spp. olarak tanımlanmıştır. Poliklinik ve servis hastalarından izole edilen suşların duyarlılık oranları sırasıyla ampisiline % 5 ve % 7, amoksisilinklavulanik aside % 51 ve % 41, sefuroksime % 51 ve % 45, seftazidime % 77 ve % 53, imipeneme % 100 ve % 99, amikasine % 92 ve % 86, gentamisine % 79 ve % 68, siprofloksasine % 94 ve % 86, trimetoprim-sulfametoksazole % 31 ve % 41 olarak bulunmuştur. Sonuç olarak, çocuk yaş grubunda idrar yolu infeksiyonu etkeni olarak en sık E. coli saptanmıştır. Poliklinik suşları genellikle daha duyarlı olmakla birlikte, seftazidim dışında diğer antibiyotiklere poliklinikten ve servisten izole edilen suşların duyarlılıklarında anlamlı fark bulunmamıştır. Bu sonuçlar, poliklinik izolatlarında birçok antibiyotik için direnç oranlarının servis izolatlarına yaklaştığını düşündürmektedir.Öğe Dermatophytes in the rural area of Duzce, Turkey(Blackwell Verlag Gmbh, 2004) Şahin, İdris; Öksüz, Şükrü; Kaya, Demet; Şencan, İrfan; Çetinkaya, ReyhanA total of 227 subjects (112 were male and 115 female), who were residents of the rural region of Duzce, were examined for dermatomycosis. A total of 120 samples (47 nail fragments, 73 skin scales) were collected from 81 patients for mycological analysis on the basis of the results of clinical evaluation. All specimens collected were analysed by direct microscopy and culture. Positive results were detected in the cultures of 53 (44.1%) of the 120 samples. About 46 (86.7%) samples also presented positive results in direct microscopy. In the cases of seven samples positive results were found in culture and negative results with direct microscopy. Both culture and direct microscopy presented negative results in 67 (55.8%) samples. The most frequently isolated aetiological agents were 33 Trichophyton rubrum (62.2%), and nine T. mentagrophytes (16.9%). In conclusion, traditional and religious habits such as cohabitation and performing ritual ablutions may affect the prevalence of dermatophyte infections. The performance of ritual ablutions is not in itself a risk factor for acquiring dermatophyte infection; rather it is not drying the extremities after ablutions, that is the main risk factor for this group. Tinea capitis was not found in any of the subjects in spite of the fact that it is one of the most common infectious conditions in children. This is the first paper to report the prevalence of fungal infections in Duzce, a western Black Sea region of Turkey.Öğe Dermatophytoses in forestry workers and farmers(Blackwell Verlag Gmbh, 2005) Şahin, İdris; Kaya, Demet; Parlak, Ali Haydar; Öksüz, Şükrü; Behçet, MustafaTo assess the frequency of superficial mycoses in forestry workers and farmers in the rural region of Duzce, a total of 467 residents of the rural region were examined for dermatomycosis infection. Of these, 349 were forestry workers and 118 farmers. All specimens collected were analysed by direct microscopy and culture. Tinea pedis et manus was found in 23 (19.4%), and onycomycosis in 21 (17.7%) farmers. Tinea pedis et manus was found in 50 (14.3%), and onycomycosis in 28 (8%) forestry workers. One tinea corporis, two tinea inguinalis and two erosio interdigitalis cases were determined in the farmer group but no cases of tinea corporis, tinea inguinalis, or erosio interdigitalis were found in the forestry group. In total, five tinea versicolor cases were found in the two groups on clinical examination but no agent positivity was yielded in mycological cultures. The most frequently isolated agent in the two groups was Trichophyton rubrum. The frequencies of superficial mycosis and onychomycosis were found to be higher in the farmer group than in the forestry group, although similar aetiological agents were isolated in both groups. The farmers had greater rates of contact with pathogenic fungi present in soil as well as from infected farm animals than the foresters; furthermore, animal husbandry, and the wearing of rubber shoes and nylon socks were more frequent in the farmer group. These results suggest that habits such as the wearing of rubber shoes and nylon socks, and the practice of animal husbandry may be the most important factors in determining the frequency of superficial mycoses and aetiological agents in forestry workers and farmers. To our knowledge, there is no previous report about dermatophytoses in forestry workers.Öğe Diabetes mellitus'lu hastalarda burunda metisiline dirençli Staphylococcus aureus taşıyıcılığı etkileyen faktörler(2004) Şahin, İdris; Şencan, İrfan; Kaya, Demet; Gülcan, Aynur; Gülcan, ErimDiabetes mellitus’lu hastalarda burun MRSA taşıyıcılığı ve bunu etkileyen faktörlerin belirlenmesini amaçlayan bu çalışmaya, AİBÜ Düzce Tıp Fakültesi Dahiliye polikliniğinde izlenen, 19 adet tip 1 ve 126 adet tip 2 diyabet hastası olmak üzere toplam 145 kişi alınmıştır. Hastaların % 66’sının burun sürüntü örneklerinden Staphylococcus aureus izole edilmiştir. İzole edilen S.aureus kökenlerinde oksasilin direnci % 32 olarak bulunmuştur. Yaş, cinsiyet, diyabet tipi, insülin kullanımı, diyabet süresi, ortalama HbA1C düzeyi, retinopati, diş protezi varlığı, son iki hafta içinde antibiyotik kullanımı, son bir yıl içerisinde hastanede yatış öyküsü ile S.aureus taşıyıcılığı arasındaki ilişki araştırılmış, ancak aralarında anlamlı ilişki saptanmamıştır. Çeşitli parametrelerin nazal S.aureuskökenlerinin oksasilin duyarlılığına etkileri araştırılmıştır. Diyabet süresi, insülin kullanma, hastanede yatış hikayesi, antibiyotik kullanımı ile oksasilin direnci arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Oksasiline dirençli kökenlerin gentamisin (% 45), amikasin (% 58), siprofloksasin (% 58)ve klindamisin (% 33)direnci, oksasiline duyarlı izolatlardaki gentamisin (% 15), amikasin (% 11), siprofloksasin (% 15) ve klindamisin (% 14) direncine göre anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur. Oksasiline duyarlı ve dirençli kökenler arasında çoklu antibiyotik direnci (sırasıyla % 6 ve % 68) açısındananlamlı farklılık saptanmıştır. Sonuç olarak, diyabet hastalarında diyabetin tipi, insülin kullanımı, diyabet süresi, glisemi kontrolü gibi diyabetik faktörler; diş protezi varlığı gibi lokal faktörler; antibiyotik kullanma ve hastanede yatma gibi genel özelliklerin burun S.aureus taşıyıcılığı için risk faktörü olmadıkları belirlenmiştir. İzole edilen kökenlerde çoklu antimikrobiyal direncin saptanması, bu grup hastaların ampirik tedavisinde direnç olasılığının her zaman dikkate alınması gerekliliğini ortaya koymuştur. Yüksek taşıyıcılık oranlarının toplumda hastaneye sık olarak başvurmayan gruplarda da artmakta olması dikkat çekicidir.Öğe Düzce'de deprem sonrası gıda ile uğraşanlarda taşıyıcılık durumu(2002) Şencan, İrfan; Kaya, Demet; Öksüz, Şükrü; Yeşildal, NurayBu çalışma; 1999 depremi sonrasında, gıda ile uğraşanlarda fekal-oral yolla bulaşan etkenlerin taşıyıcılığını belirlemek ve tedavisini sağlayarak yayılımını engellemek amacıyla planlandı. 12 Kasım 1999 Düzce depremi sonrasında Düzce'de yemek hazırlama ve dağıtım işi ile uğraşan 96 kişiden dışkı ve burun sürüntü örnekleri alındı. Dışkı örnekleri bakteriyolojik ve parazitolojik açıdan değerlendirildi. Örneklerin parazitolojik incelemesinde nativ-lugol ve formalin-eter sedimantasyon yöntemi ile yoğunlaştırma yöntemleri kullanıldı. Burun sürüntü örnekleri ise standart yöntemlerle değerlendirilip kuşkulu stafilokok kolonileri idantifiye edilerek Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemi ile antibiyotik duyarlılıkları belirlendi. İncelenen dışkı örneklerinin 19(%19.8)'unda parazit belirlendi. Parazit görülme sıklığı Düzce'de uzun süredir yaşayan kişilerde dışarıdan gelenlere göre 3.5 kat daha fazla idi. Hiçbir örnekte patojen bakteri üremedi. Burun kültürlerinden 33(%34.4)'ünde Staphylococcus aureus üredi. Bu kökenlerden sadece bir suş oksasiline dirençli bulundu ve etkene yönelik tedavi önerildi. Sonuç olarak; çalışmada bağırsak parazitine rastlanma sıklığının, özellikle Düzce içinde yaşamakta olanlarda belirgin olmak üzere oldukça yüksek olması dikkat çekici olup bu yüksekliğin deprem sonrası bozulan hijyen koşulları ile ilişkili olabileceği kanısına varıldı.Öğe Effects of melatonin on Candida sepsis in an experimental rat model(Springer, 2007) Yavuz, Tevfik; Kaya, Demet; Behçet, Mustafa; Öztürk, Elif; Yavuz, ÖzlemAs an immunomodulator, melatonin reportedly exhibits protective effects in severe sepsis/shock induced by bacterial lipopolysaccharides in animal models. The present study was conducted to evaluate the possible protective effects of melatonin against experimental Cindida sepsis in rats. A total of 40 adult male Wistar rats were randomly assigned to 4 groups: control, melatonin-treated control, septic, and melatonin-treated septic. Melatonin (200 mu g/kg/d, intraperitoneally) injections were begun a week prior to sepsis induction and were continued daily for 3 wk until the end of the study. Cyclophosphamide was administered to animals in all groups as an immunosuppressive agent as a single dose 4 d prior to yeast inoculation. To cause sepsis, the Candida albicans (ATCC 10259) strain was administered intravenously. Amphotericin B was given as an antimycotic therapeutic agent as a single dose to septic rats. Plasma levels of interleukin-6 (IL-6), tumor necrosis factor-alpha (TNF-alpha), vascular cell adhesion molecule-1, and E-selectin were measured on the first and 15th days of sepsis. L-6, TNF-alpha, vascular cell adhesion molecule-1, and E-selectin levels of septic rats were higher than those of controls. Melatonin reduced IL-6 levels and shortened time to improvement in animals with Candida sepsis. Levels of TNF-alpha and adhesion molecules in melatonin-treated septic rats were decreased compared with those in septic rats, but this difference was not statistically significant. In light of the current results, investigators conclude that melatonin may have therapeutic benefits in Candida sepsis and in classic antimycotic treatment because of its immune regulatory effects.Öğe Etiologic agents of cervicovaginitis in Turkish women(Saudi Med J, 2006) Öztürk, Cihadiye E.; Özdemir, İsmail; Yavuz, Tevfik; Kaya, Demet; Behçet, MustafaObjective: To investigate the distribution of microbiologic agents causing cervicovaginitis. Methods: We conducted the study between October 2002 and December 2004 in Abant Izzet Baysal University, Duzce School of Medicine Hospital, Turkey. The samples were obtained from the posterior vaginal fornix and cervix by swabs in 828 patients. Direct microscopic examination, culture and enzyme immune assay (EIA) methods were performed in all patients for diagnosis of microbiologic agents. Results: Gardnerella vaginalis (G. vaginalis) were diagnosed in 254 (30.7%) patients, Candida albicans (C. albicans) in 152 (18.4%), Candida glabrata (C. glabrata) in 36 (4.3%), Candida species in 52 (6.3%), Staphylococcus aureus (S. aureus) in 62 (7.5%), Streptococcus group B in 28 (3.4%), Escherichia coli (E. coli) in 42 (5.1%), Klebsiella species in 24 (2.9%), and Streptococcus group D in 8 (1%) patients in culture. Less frequent enterobacteria in 30 (3.6%) were: Pseudomonas species, Proteus species Enterobacter species, Hafnia alvei and Nonfermenter species. Neisseria gonorrheae (N. gonorrheae) was detected in one patient (0.1%) in culture. The Chlamydia trachomatis (C. trachomatis) antigen was detected by EIA methods in 130 (15.7%) patients and Trichomonas vaginalis (T vaginalis) was observed in 8 (1%) patients by direct microscopic examination. Conclusion: Performing the etiologic diagnosis of cervicovaginitis is necessary in order to take appropriate therapeutic and preventive measures. Therefore, we recommend G. vaginalis, C. albicans and C. trachoniatis should be investigated in patients having a diagnosis of cervicovaginitis in our population, since these were detected in a considerable number of cases. Additionally, C. glabrata and T vaginalis should be kept in mind as possible pathogens.Öğe Evaluation of direct and standard antimicrobial susceptibility testing methods on some bacteria isolated from automated blood cultures(2003) Şahin, İdris; Şencan, İrfan; Kaya, Demet; Öksüz, Şükrü; Gülcan, AynurBu çalışmada otomatize kan kültürlerinden izole edilen bakteriler için direkt ve standart antimikrobiyal duyarlılık testlerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. 2001-2002 yılında 12 aylık dönemde bakteremi kuşkulu 126 hastadan alınan kan kültürleri değerlendirmeye alınmıştır. Üreme sinyali veren şişelerden alınan örnekler Gram boyama sonucuna göre Gram-olumlu kümeli kok ya da Gram-negatif basil (GNB) olarak belirlenmiş ve Müller Hinton ağara direkt inokülasyon yöntemi ile antibiyogram yapılmıştır. Kültür sonucu pozitif olduğu halde Gram boyama sonucu negatif olan, kültürde birden fazla bakteri üreyen ve Gram boyama sonucu pozitif olan örnekler çalışma kapsamına alınmamıştır. Direkt disk difüzyon testi sonuçları standart Kirby-Bauer disk difüzyon testi sonuçları ile karşılaştırmıştır. Her iki yöntem arasındaki uyumsuzluk çok büyük hata, büyük hata ve küçük hata olarak sınıflandırılmıştır. Staphylococcus aureus ve koagülaz-negatif stafilokoklar için iki yöntem arasında toplam uyum, sırasıyla, %92.2 ve %90.7 olarak bulunmuştur. Stafilokok türleri için toplam çok büyük hata %2.5, büyük hata %1.3 ve küçük hata %0.6 olarak saptanmıştır. Gram-negatif basil ve Pseudomonas için toplam uyum sırasıyla, %92.1 ve %96.8 olarak belirlenmiştir. Gram-negatif basil için toplam çok büyük hata %1.5, büyük hata %0.7 ve küçük hata %1.3 olarak bulunmuştur. Sonuç olarak; direkt disk difüzyon testi uygulama kolaylığı, santrifüj, preinkübasyon ve inokulasyon standardizasyonu gerektirmemesi nedeniyle diğer hızlı yöntemlere üstünlüğü olan ve özellikle GNB ve oksasiline dirençli S. aureus'un neden olduğu bakteremilerde hızlı tanı ve erken tedavi için yararlı olabilecek bir yöntemdir. Direkt yöntem, kan kültürlerinden izole edilen GNB ve stafilokok türleri için duyarlılık paterninin erkenden belirlenmesinde standart prosedürlere ek olarak kullanılabilir.Öğe Hastane infeksiyonu etkeni üropatojen Escherichia coli izolatlarının çeşitli antibiyotiklere direnç durumu(2004) Şahin, İdris; Şencan, İrfan; Kaya, Demet; Gülcan, Aynur; Öksüz, ŞükrüHastane kaynaklı üriner sistem infeksiyonları hastane infeksiyonları içinde ilk sırada yer almaktadır. Üriner sistem infeksiyonları (ÜSİ)'da en çok saptanan etken olan Escherichia coli suşlarına bağlı infeksiyonların ampirik tedavisinde lokal antibiyotik direnç oranlarının bilinmesi ve izlenmesi gereklidir. Bu çalışmada Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Düzce Tıp Fakültesi Hastanesi Mikrobiyoloji laboratuvarına gönderilen idrar örneklerinden hastane infeksiyonu etkeni olarak izole edilen ve identifikasyonu API 20E (bioMerieux) kitleri kullanılarak yapılan 151 E. coli suşunun direnç durumları Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemi ile araştırılmış, ampisiline % 77, amoksisilin-klavulanik aside % 44, sefaklora % 34, sefuroksime % 18, seftriaksona % 10, seftazidime % 6, imipeneme % 2, amikasine % 3, gentamisine % 16, siprofloksasine %17, trimetoprim-sulfametoksazole % 43 oranında direnç bulunmuştur. Sonuç olarak çalışmamızda hastane infeksiyonu etkeni üropatojen E.coli suşlarında, bu olgularda sık kullanılan siprofloksasin ve gentamisine oldukça yüksek oranda direnç geliştiği, amikasin ve imipenemin en etkili antibiyotikler olduğu saptanmıştır.Öğe Havadan ve topraktan izole edilen actinomycete türlerinin antibiyotik aktivitesinin araştırılması(2003) Fıçıcı, Elif; Kıvanç, Merih; Konuk, Muhsin; Kaya, DemetHavadan ve topraktan izole edilen Actinomycete türlerinin antimikrobiyal aktivitesinin belirlenmesinin amaçlandığı araştırmamızda, 83 Actinomycete türü ile çalışılmıştır. Topraktan izole edilen 24, havadan izole edilen 5 Actinomycete türünün antimikrobiyal aktiviteye sahip olduğu ve bunlardan 5 izolatın en geniş antimikrobiyal spekturumu olduğu belirlenmiştir. Farklı besin maddeleri içeren 4 besiyerinde fermentasyon işlemine tabi tutulan izolatlardan ekstraksiyon işlemi ile antimikrobiyal madde elde edilmiştir. En fazla antimikrobiyal etkinlik besiyeri B'de üremiş olan izolatlardan sağlanmıştır. Antimikrobiyal duyarlılık deneyinde Kirby Bauer disk difüzyon yöntemi kullanılmıştır ve 12 bakteri ile 3 mayaya karşı etkinlik belirlenmiştir. Actinomycete izolatlarımn %35'inin çeşitli bakteri ve mayalara karşı etkin olduğu saptanmıştır.Öğe Hemodiyaliz hastalarında burunda metisiline dirençli Staphylococcus aureus taşıyıcılığı(2003) Şencan, İrfan; Kaya, Demet; Çatakoğlu, Necati; Şahin, İdris; Bahtiyar, ZeynepÇalışmanın amacı, hemodiyaliz hastalarında metisiline dirençli Staphylococcus aureus burun taşıyıcılığı oranını ve bakterinin in vitro antibiyotik duyarlılığını saptamak idi. Düzce Tıp Fakültesi ve Düzce Devlet Hastanesi Diyaliz Merkezleri'nde kronik diyaliz uygulanan 77 hastadan alınan burun boşluğu 1/3 ön kısım sürüntü örnekleri standart yöntemlerle değerlendirildi. Elli-iki (%67.5) örnekte S. aureus izole edildi ve NCCLS kriterlerine uygun olarak oksasilin için ağar tarama, diğer antibiyotikler için disk difüzyon yöntemi ile duyarlılıkları belirlendi. Staphylococcus aureus kökenlerinde oksasilin duyarlılığı %59.6 olarak belirlendi. Oksasilin duyarlı ve dirençli S. aureus kökenlerinde mupirosin direnci sırası ile %6.5 ve %14.3 olarak bulundu. Vankomisine direnç saptanmadı. Sonuç olarak, mupirosin halen burun taşıyıcılığını eradike etmede en etkili ilaç olsa da, mupirosine karşı artan oranda direnç varlığının bilincinde olunmalıdır.Öğe Intestinal parasitic infection in children in post-disaster situations years after earthquake(Wiley-Blackwell, 2004) Öztürk, C. Elif; Şahin, İdris; Yavuz, Taner; Öztürk, Ayhan; Akgünoğlu, Mustafa; Kaya, DemetBackround: Two earthquakes in the north-west region of Turkey destroyed 80% of the houses and schools in Duzce in 1999. This study was conducted to determine the parasitic infection rate associated with the post-earthquake unhealty living conditions and related epidemiological risk factors. Methods: Two populations living and studying in different socioeconomic conditions as a result of the earthquake were compared: Group 1 (study group) consisted of 326 children living and studying in transitory houses and classes. Group 2 (control) consisted of 127 children living in normal houses and studying in normal school classes. Fecal samples were obtained from both groups and examined for intestinal parasites' eggs and trofozoid forms. In addition, selotype procedure was applied to both populations. Epidemiological data determining the socioeconornic status of the populations were collected by questionnaire. Results: In group 1, Giardia lamblia (G. lamblia) cysts were observed in 10.4% of the fecal samples and Enterobius vermicularis (E. vermicularis) eggs were observed in 13.5% of selotype samples. In group 2, Giardia cysts were observed in 3.1% of the samples and E. vermicularis eggs were observed in 5.5% of selotype samples. The rate of Giardiasis and Enterobiasis was found to be significantly higher in children still living and studying in temporary houses and schools years after the earthquakes (P < 0.05). The following pidemiological and social factors arising after the earthquakes were associated with increased rate of G. lamblia and E. Vermicularis infections: number of communal toilets per child at school, socioeconomic level of the children, dimensions of the classrooms where the children are studying and living and frequency of hand-washing at school. These parameters are significantly different between the groups (P < 0.05). Conclusion: Giardiasis should be considered as an emerging disease in postdisaster situations and adequate prevention measures should be implemented in these circumstances. It should also be known that the rate of Enterobiasis is increased in populations living in crowded unhealthy conditions.Öğe Klinik örneklerden izole edilen gram-negatif çomaklarda genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz sıklığı ve antibiyotik duyarlılığı(2003) Şahin, İdris; Kaya, Demet; Öksüz, Şükrü; Okay, Aynur; Şencan, İrfanBu çalışmanın amacı, Gram-negatif çomaklarda genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz (GSBL) varlığını araştırmak ve GSBL içeren çomaklarda antibiyotik duyarlılığını saptamak idi. Klinik örneklerden izole edilen toplam 222 Gram-negatif çomakta GSBL varlığı çift disk sinerji testi ile araştırılmıştır. Çalışmaya alınan E. coli, Klebsieila spp., Proteus spp., Enterobacter spp., Pseudomonas aeruginosa suşlarında GSBL varlığı sırası ile %19.4, %15.9, %13.7, %26,7, %16.7 olarak saptanmıştır. GSBL pozitif saptanan suşların 16 (%38)'sı poliklinik, 26 (%62)'sı servis kökeni olarak belirlenmiştir. GSBL varlığı açısından servis ve poliklinik hastalarından izole edilen suşlar arasında anlamlı fark gözlenmiştir (p=0.012). GSBL pozitifliği saptanan kökenlerde imipenem, gentamisin, amikasin, siprofloksasin, ve sefepim duyarlılığı sırasıyla %95.3, %78.5, %97.6, %80.9, %92.8 olarak bulunmuştur. Sonuç olarak; nozokomiyal infeksiyonlardan izole edilen Gram-negatif bakterilerde GSBL varlığının rutin olarak değerlendirilmesi gerekir. GSBL pozitif kökenlerde karbapenem, amikasin ve sefepiminin en etkili antibiyotikler olarak görülmüştür.Öğe Molecular analysis of isoniazid, rifampin and streptomycin resistance in Mycobacterium tuberculosis isolates from patients with tuberculosis in Düzce, Turkey(2005) Öztürk, Elif; Sanic, Ahmet; Kaya, Demet; Ceyhan, İsmailThe aim of this study was to use DNA sequencing analysis to analyze the mutations in the most commonly targeted genes (katG, inhA, rpoB, rpsL) in isoniazid (INH)-, rifampin (RIF)- and streptomycin (SM)-resistant Mycobacterium tuberculosis strains obtained from subjects in Düzce, Turkey. Four isolates were found to be INH-resistant, 3 were RIF- resistant and 5 were SM-resistant, out of a total of 52 M. tuberculosis strains. In 3 of the 4 INH-resistant strains, a mutation in the katG gene in codon 315 appeared as AGC ? ACC (Ser ? Thr), and the other INH-resistant strain showed a mutation in the katG gene in codon 314 as ACC ? CCC (Thr ? Pro). There were no mutations in the inhA gene in INH-resistant isolates. Two of the 3 RIF-resistant strains were found to have mutations in the rpoB gene in codon 516 appearing as GAC ? GTC (Asp ? Val), and the other RIF-resistant strain has a mutation in the rpoB gene in codon 531 as TCG ? TTG (Ser ? Leu). These 3 RIF-resistant strains are also INH-resistant. All 5 SM-resistant strains have mutations in the rpsL gene in codon 43 appearing as AAG ? AGG (Lys ? Arg). Thus, we found common gene mutations that bring about the resistance of M. tuberculosis to antituberculosis drugs in all of our isolates from Düzce. To the best of our knowledge, the ACC ? CCC (Thr ? Pro) mutation in the katG gene in codon 314 has not been previously defined.Öğe An outbreak of oropharyngeal tularemia with cervical adenopathy predominantly in the left side(Yonsei Univ College Medicine, 2009) Şencan, İrfan; Şahin, İdris; Kaya, Demet; Öksüz, Şükrü; Özdemir, Davut; Karabay, OğuzPurpose: We describe the epidemiological and clinical characteristics and the efficacy of a delayed initiation to therapy in an oropharyngeal tularemia outbreak in Duzce, Turkey. Materials and Methods: Between March and June 2000, 22 patients with tularemia were diagnosed by microagglutination tests. Results: Oropharyngeal and ulceroglandular forms of the disease were discovered. Most of the cases were oropharyngeal (19 cases). The most common symptoms were sore throat (95.4%) and fever (90.9%). Lymphadenopathy (95.4%) and pharyngeal hyperemia (81.8%) were usually observed signs. The lymphadenopathies were localized especially in the left cervical region (66.7%), a finding that has not been previously reported in the literature. The time between the onset of the symptoms and diagnosis was 40.7 +/- 22.8 (10-90) days. The patients were treated with streptomycin plus doxycycline and ciprofloxacin. The patients' recoveries took up to 120 days. Conclusion: This report describes the first outbreak of tularemia in northwest Turkey. Tularemia may occur in any region where appropriate epidemiological conditions are found and should be kept ill mind for differential diagnosis in oropharyngeal symptoms. Late initiation of therapy may delay complete recovery. In this outbreak, cervical lymph nodes predominantly localized on the left side were found, which had not been previously reported.Öğe Pseudomonas aeruginosa izolatlarının antibiyotiklere direnç oranlarının yıllar içinde değişimlerinin izlenmesi(2006) Yücel, Muhterem; Yavuz, Tevfik; Kaya, Demet; Behçet, Mustafa; Öztürk, C.Elif; Şahin, İdrisHastane infeksiyonu etkenlerinden olan Pseudomonas aeruginosa birçok antibiyotiğe karşı hızla geliştirdikleri çoğul ilaç direnci ile güncel bir sorun olarak önemlerini sürdüren mikroorganizmalardır. Bu retrospektif çalışmada servis ve yoğun bakım hastalarının çeşitli örneklerinden son üç yılda elde edilen, infeksiyon etkeni ya da kolonizan olarak düşünülen toplam 265 P.aeruginosa suşunun antibiyotiklere direnç oranlarının irdelenmesi amaçlanmıştır. P.aeruginosa suşları API ID32 GN (BioMerieux, Fransa) kiti kullanılarak tanımlanmıştır. İzole edilen suşların antibiyotik duyarlılıkları CLSI (eski adı:NCCLS) kurallarına uygun olarak Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemiyle araştırılmıştır. İstatistiksel değerlendirme X2 (Chi-square) testi ile yapılmıştır. Suşların tümünde; % 26 amikasin, % 42 gentamisin, % 40 seftazidim, % 34 sefepim, % 31 imipenem, % 35 aztreonam, % 29 piperasilin/tazobaktam ve % 30 siprofloksasin direnci gözlenmiştir. Çalışma sonuçlarımıza göre 2005 yılında amikasine karşı direnç oranı azalırken, seftazidim, sefepim, piperasilin/tazobaktam, aztreonam ve siprofloksasin için direnç oranlarında 2003 yılına göre artışlar saptanmış ve bu farklar istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05-0.001).