Yazar "Kalaycioğlu, Oya" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Cervical lymphadenopathy in tularemia: the role of diffusion-weighted magnetic resonance imaging in differentiating lymphadenopathies due to metastatic tumors(2020) Hizal, Mustafa; Basdemirci, Onur; Kalaycioğlu, OyaAim: To evaluate the role of diffusion-weighted magnetic resonance imaging (DW-MRI) in differentiating enlarged cervical lymph nodes due to tularemia and metastatic tumors.Methods: We evaluated 59 patients with cervical lymphadenopathy (LAP) (32 patients with tularemia, 27 patients with metastatic tumors), retrospectively. We analyzed contrast enhancement patterns of LAP in postcontrast fat sat T1WI. We evaluated T2, DWI, and ADC signals of LAP in a 5-point scale system. Moreover, the mean ADC values of solid and necrotic LAP in both groups were quantitatively measured and compared statistically. Receiver operating characteristic curves of quantitative ADC values were obtained to determine the diagnostic performance.Results: There was no difference between solid and necrotic LAP enhancement patterns in two groups. Solid LAP and peripheral parts of necrotic LAP showed diffusion restriction, whereas central parts necrotic LAP had high ADC and low DWI signal in both tularemia and metastatic groups. Signal characteristics were similar in two groups. In solid LAP, there was no significant difference between ADC values in two groups. In necrotic LAP, total, central, and peripheral quantitative ADC measurements were higher in the metastatic group than in the tularemia group.Conclusions: Conventional MRI findings were not sufficient to differentiate metastatic LAP from tularemia. DW-MRI was not helpful in solid LAP; however, ADC values ??of metastatic necrotic LAP were significantly higher than tularemia. Microagglutination tests would be useful for differentiation; however, DW-MRI might also be useful for differentiation and may expedite the diagnosis.Öğe COVID-19 PANDEMİSİNİN EKONOMİK ETKİLERİ: İSTANBUL’DA FARKLI SOSYAL KIRILGANLIK DÜZEYİNDEKİ HANELERİN DENEYİMLERİ(2023) Çelik, Kezban; Wright, Gülçin Con; Kalaycioğlu, OyaCOVID-19 pandemisiyle birlikte toplumun çeşitli katmanlarında yadsınamaz değişimler yaşanmıştır. Koronavirüsün sağlık üzerindeki etkisinin yanında, pandeminin kendini en çok hissettirdiği alanlardan birisi de ekonomi olmuştur. Tüm dünyada, pandemiyle birlikte yaşanan kapanmalar ve alınan önlemler ile sağlık sektörünün üstlendiği yük ile birlikte milli ekonomiler de büyük hasar almıştır. Bu makale, COVID-19 pandemisinin ülke bazındaki ekonomik etkilerini anlamlandırmanın ötesine geçerek bu etkileri hane bazında anlamayı amaçlamaktadır. Makalede kullanılan veriler, 2020 yılında TUBİTAK’ın desteği ile İstanbul’da gerçekleştirilen bir araştırmadan elde edilmiştir. Bu araştırmada, farklı sosyal kırılganlık düzeyine sahip hanelerin pandemiyi deneyimleme biçimleri; sosyal, ekonomik, demografik faktörlerle, sağlık ve kurumsal hizmetlere erişim temaları çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bu makalede ise sadece ekonomik boyuta odaklanılmakta ve hanelerin ekonomik yaşamlarına ilişkin deneyimleri; sahip olunan iş/meslek, işsizlik, pandemide çalışma durumu, pandemide iş kaybı, ekonomik destek ihtiyacı, kimlerden/nereden ekonomik destek alındığı ya da kimlere ekonomik destek verildiği kapsamında değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda, İstanbul’un sosyal kırılganlık indeks skoruna göre “kırılgan”, “orta-üst kırılgan”, “orta-alt kırılgan” ve “kırılgan olmayan” ilçelerinde yaşayan 18 yaş üstü toplam 441 kişi ile pandeminin ilk 6 ayı içerisinde gerçekleştirilmiş telefon anketlerinden toplanan veriye nicel analizler uygulanmıştır. Makalenin en temel bulgusu, pandemi deneyiminin ekonomik boyutunun pandemi öncesi koşullar tarafından şekillenmekte olduğuna yöneliktir. Makale, hanenin kırılganlık düzeyi arttıkça pandeminin ekonomik etkilerinin de derinleşmekte olduğunu göstermiştir.Öğe Klinik Açıdan Tek Taraflı Psödoeksfolyasyon Sendromu ve Psödoeksfolyasyon Glokomunda Ön Segment Parametrelerinin Sağlıklı Diğer Göz ile Karşılaştırılması(2022) Asfuroğlu, Mahmut; Asfuroğlu, Yonca; Üçer, Mehmet Barış; Kalaycioğlu, OyaAmaç: Klinik olarak tek taraflı psödoeksfolyasyon sendromu ve psödoeksfolyasyon glokomu olan hastaların hasta gözleri ile klinik olarak\rsağlam olan diğer gözlerinin ön segment parametrelerini inceleyip, karşılaştırmak.\rGereç ve Yöntem: Klinik olarak tek taraflı psödoeksfolyasyon sendromu olan 30 hastanın iki gözü ve klinik olarak tek taraflı psödoeksfolyasyon\rglokomu olan 30 hastanın iki gözü çalışmaya dahil edilmiştir. Her iki grupta ön kamara derinliği, ön kamara volümü, ön kamara\raçısı, santral kornea kalınlığı, santral 3,0 mm’de kornea volümü, santral 3,0 mm’deki ön korneal astigmatizma ve arka korneal\rastigmatizma ölçümleri kombine Scheimpflug-Placido disk sistemi ile ölçülüp, karşılaştırılmıştır. Tüm testlerde istatistiksel anlamlılık\rdüzeyi p<0,05 olarak kabul edilmiştir.\rBulgular: Çalışmaya katılan 60 hastanın yaş ortalaması 69,82±8,60 idi. Klinik olarak tek taraflı psödoeksfolyasyon glokomu grubunda;\rsağlıklı gözde korneal volüm (p=0,001), ön kamara derinliği (p=0,011), ön kamara volümü (p<0,001) ve ön kamara açısı (p<0,001)\rdeğerleri psödoeksfolyasyon glokomu olan göze göre anlamlı şekilde yüksektir. Klinik olarak tek taraflı psödoeksfolyasyon sendromu\rgrubunda ise psödoeksfolyasyon materyali olan göz ile sağlıklı diğer göz arasında bu değerler bakımından istatistiksel olarak anlamlı\rbir fark bulunmamıştır. Her iki grupta da hasta ve sağlam gözlerdeki ön ve arka korneal astigmatizma değerleri bakımından istatistiksel\rolarak anlamlı bir fark bulunmamıştır.\rSonuç: Klinik olarak tek taraflı psödoeksfolyasyon glokomunda sağlıklı olan gözde korneal volüm, ön kamara derinliği, ön kamara volümü\rve ön kamara açısı değerleri belirgin olarak daha yüksektir. Klinik açıdan tek taraflı psödoeksfolyasyon sendromunun hangi hastalarda\rpsödoeksfolyasyon glokomuna döneceğini net bir biçimde bilemesek de hasta göz ile sağlıklı gözün ön segment parametreleri\rarasındaki asimetriyi incelemek, hastalığın ciddiyetini tahmin etmemize olanak sağlayabilir.Öğe Performances of Maximum Likelihood and Bayesian Methods Used For Estimating Three-Level Hierarchical Models: A Comparative Study(2020) Kalaycioğlu, OyaObjective: Hierarchical data with two or more levels are common in different fields of research including medical, educational, social and sports sciences. Maximum likelihood (ML) and Bayesian Markov Chain Monte Carlo (MCMC) estimation methods are widely used in regression analyses used for modelling these hierarchical data. However, the performances of these methods are not well studied for the estimation of three-level models. This paper aims at finding the optimal estimation technique under various combinations of number of clusters at second and third levels in three-level data sets. Material and Methods: A data application example is presented using a three-level dataset on football player's performance. Then, a simulation study based on the 3-level hierarchical linear model is performed for the comparison of four different maximum likelihood and Bayesian estimation approaches under various number clusters. Results: The data analysis and simulation study illustrate how strongly different estimation approaches affect the model parameter estimates, especially variance components. It is found that, if the main interest of the analysis is in the fixed part of the model, then any maximum likelihood or Bayesian method can be used, provided that the number of clusters at both levels are more than four. However, the main difference between these meth-ods occurred in estimating the random terms. Conclusion: Results of the simulation study showed that using restricted maximum likelihood method is associated with better results for both regression coefficient and variance estimates. Obtaining valid variance estimates with Bayesian MCMC estimation requires careful consideration for defining prior distributions.Öğe Sağlık araştırmalarında güç analizinin önemi ve temel prensipleri: Tıbbi çalışmalar üzerinde uygulamalı örnekler(2020) Kalaycioğlu, OyaGüç analizi ile örneklem büyüklüğü tahmini tıbbi araştırmacılar ve etik kurulu üyeleritarafından çoğu zaman yanlış yorumlanan bir konudur. Bu çalışmada, istatistik alanı dışındanolan araştırmacıların, örneklem büyüklüğü, etki büyüklüğü ve istatistiksel güç ile ilgili sorularınıncevaplanması amaçlanmıştır. Yöntem: Bu kapsamda, farklı tıbbi araştırma düzenlerinde güçanalizi gerçekleştirmek için kullanılacak etki büyüklüklerinin ne anlama geldiği ve nasılhesaplandığı anlatılmıştır. Farklı etki büyüklüklerinde, farklı istatistiksel güç düzeylerinde ve %5istatistiksel anlamlılık seviyesinde bağımsız gruplar için t-testi, tek yönlü ANOVA ve Ki-karetestleri için gerekli olan örneklem büyüklükleri GPower 3.1 programı kullanılarakhesaplanmıştır. Bulgular: Farklı istatistiksel testler için gerçekleştirilen güç analizleri, etkibüyüklüğünün örneklem sayısı belirlemede ne derecede önemli rol oynadığını göstermiştir.Gereğinden az sayıda birim üzerinde deney yapılması gerçekte var olan önemli bir etkinin tespitedilememesine neden olabilirken, çok fazla sayıda örnek üzerinde test yapılması istatistikselolarak anlamlı fakat gerçekte klinik olarak önemsiz bir etkinin tespit edilmesine yol açabilir.Sonuç: Sonuç olarak, bir araştırma kapsamında beklenen klinik anlamlılığı ortaya çıkarmak içinalınması gereken etki büyüklüğü, araştırma hipotezi ile uyumlu belirlenmelidir. Çünkü araştırmasonucunda verilecek kararların niteliği ve klinik anlamlılığı örneklemin hangi etki büyüklüğünedayanarak seçildiğine bağlıdır.Öğe Sonographic examination of respiratory muscles in chronic obstructive lung disease and evaluation of the relationship with clinical severity of exacerbation(2022) Akbulut, Semiha; Cosgun, Zeliha; Özsari, Emine; Kalaycioğlu, OyaIntroduction: This study aimed to sonographically examine the fraction of thickening in the respiratory muscles during the acute exacerbation of chronic obstructive pulmonary disease (COPD) and to determine its relationship with the clinical severity of the exacerbation. Methods: This prospective study looked at 159 people over the age of 50 who were diagnosed with COPD using the Global Initiative for Chronic Obstructive Lung Disease (GOLD) criteria and were admitted to the hospital because they were having an acute COPD flare-up. Ultrasonography was used to measure how thick the parasternal intercostals, pectoralis major, and diaphragm muscles were in each patient. Results: Of the patients, 63 had mild, 63 had moderate, and 33 had severe exacerbations. Parasternal intercostal and pectoralis major muscle thickening fractions were significantly higher in moderate and severe exacerbations compared to mild exacerbations, while the diaphragm muscle thickening fraction was significantly lower (p<0.001). In the severe and moderate exacerbation groups, the thickening percentages of parasternal intercostal and pectoralis major muscle were significantly higher in severe exacerbation than in moderate exacerbation (p<0.001). There was no significant difference in the diaphragm muscle thickening fraction between the two groups. Discussion and Conclusion: Ultrasonography of the respiratory muscles may provide useful information in identifying COPD patients at risk of severe exacerbation, as well as a reliable and repeatable biomarker in patient follow-up.Öğe Yaşa Bağlı Maküla Dejenerasyonunda Nötrofil / Lenfosit ve Platelet / Lenfosit Oranının Değerlendirilmesi(2022) Asfuroğlu, Yonca; Asfuroğlu, Mahmut; Üçer, Mehmet Barış; Kalaycioğlu, OyaAmaç: Bu çalışmada enflamasyon belirteci olarak kabul edilebilecek nötrofil/lenfosit ve platelet/lenfosit oranlarının kuru ve yaş ti p ya- şa bağlı maküla dejenerasyonuyla olan ilişkisini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Yaş tip yaşa bağlı maküla dejenerasyonu grubunda 57 hasta, kuru tip yaşa bağlı maküla dejenerasyonu grubunda 60 hasta ve kontrol grubunda 60 hasta olmak üzere toplam 177 hasta bu ileriye yönelik çalışmaya dahil edildi. Hastaların kan örnek leri otomatik bir kan hücre sayıcısı tarafından değerlendirildi. Nötrofil/lenfosit oranı, nötrofil sayısının lenfosit sayısına bölün mesi yoluyla hesaplanırken, platelet/lenfosit oranı ise platelet sayısının lenfosit sayısına bölünmesi yoluyla elde edildi. Yaş tip yaşa bağlı maküla de- jenerasyonunda nötrofil/lenfosit ve platelet/lenfosit oranlarının tanısal değerinin belirtilmesinde alıcı işlem karakteristiği analizi kulla- nıldı. İstatistiksel anlamlılık p<0,05 olarak belirlendi. Bulgular: Tüm hastaların yaş ortalaması 71,68±8,05 yıl olup, 90’ı kadın, 87’si erkekti. Yaş tip yaşa bağlı maküla dejenerasyonu hastala- rında nötrofil/lenfosit oranınn kontrol grubuna göre belirgin olarak daha yüksek olduğu izlendi (2,57±1,47 vs. 2,05±0,66, p=0,0 42). Yine yaş tip yaşa bağlı maküla dejenerasyonu grubunda platelet/lenfosit oranlarının hem kuru tip yaşa bağlı maküla dejenerasyonu gru bun- dan (139,22±49,30 vs. 114,74±36,16, p=0,004) hem de kontrol grubundan (139,22±49,30 vs. 116,27±36,02, p=0,008) anlamlı oranda yük- sek olduğu görüldü. Özellikle 70 yaşın üzerindeki grupta, yaş tip yaşa bağlı maküla dejenerasyonunda nötrofil / lenfosit ve platelet lenfo- sit oranları değerleri kontrol grubuna göre belirgin olarak yüksek bulundu (sırasıyla p=0,049 ve p=0,012). Hastaların yaşı kont rol edil- dikten sonra, platelet / lenfosit oranlarının yaş tip yaşa bağlı maküla dejenerasyonunu tahmin etmek için anlamlı bir faktör ol duğu göz- lendi (RO:1.013, %95 GA: 1.003-1.024, p=0,016) ancak nötrofil / lenfosit istatistiksel olarak anlamlı bir faktör olarak bulunma dı. Sonuç: Artmış nötrofil/lenfosit ve platelet/lenfosit oranları, yaş tip yaşa bağlı maküla dejenerasyonunda artmış enflamasyonun bir gös - tergesi olarak değerlendirilebilir. Bu değerler özellikle ileri yaştaki yaşa bağlı maküla dejenerasyonu hastalarında daha yükse k oranda ayırt edici olabilir. Yaşa göre yapılan analizler sonucu, platelet / lenfosit oranlarının kuru tip yaşa bağlı maküla dejenerasy onunun yaş tip yaşa bağlı maküla dejenerasyonuna dönüşümünü öngörmede kullanışlı bir biyobelirteç olarak kullanılabileceği düşünülmektedir .