Yazar "Dincer, Akif" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 3 / 3
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe AB'ye Üyelik Müzakerelerinde Küçük Üreticiliğin Tasfiyesi(2024) Dincer, Akif; Aydin, BahadırAB’nin gıda yetersizliği yaşadığı bir dönemde oluşturduğu Ortak Tarım Politikası (OTP), üye ülkelerin kendine yeterli bir tarımsal yapı oluşturmasını sağlayarak önemli bir başarı sağlamıştır. Küçük üreticiliğe dayalı bu başarı hikayesi, neoliberal paradigma doğrultusunda yeniden şekillendirilmiş ve tarımda kapitalist temeller üzerine oturtulmuştur. Tarım politikasını küçük üreticiden şirketlere doğru yeniden şekillendiren Topluluk, yeni koşullarda kırsal kalkınma başta olmak üzere çevre, kalite, hayvan ve bitki sağlığı, gıda güvenliği konularında reformlara yönelerek şirketlerin çıkarlarını ön plana almıştır. Topluluğun tarım politikalarındaki bu değişimler, Türkiye’nin tarım politikalarının şekillenmesinde etkili olmuş ve tarımsal yapı büyük ölçüde OTP’sına uyum adı altında dönüştürülmüştür. Ulusal tarım politikalarının terk edilmesiyle benimsenen yeni politikalar, tarımda küçük üreticiliği hedef alarak tarımın şirketleşmesi yönünde baskı oluşturmuştur. 1980’lerde başlayan tarım sektörüne yönelik dayatmacı politikalar, 2005 yılından sonra yasal süreçlerin daha hızlanmasıyla sağlam temellere oturtulmuştur. AB’ye tam üyelik müzakereleri sürecinde tarım ve tohumculuk kanunları ile sözleşmeli üretim mekanizmaları küçük üreticileri tarımdan uzaklaştırmış ve kırsal alanları şirketlerin denetime sokmuştur. Kalan üreticilerin çoğu ise, 2023 yılında yürürlüğe konulan yönetmeliklerle (sözleşmeli üretim, tarımsal üretim planlaması) şirketlerle sözleşmeli üretim yapmaları için zorlanılmakta ya da şirketlere bağımlı hale getirilmeye çalışılmaktadır. Bu çalışma, AB ile Türkiye tarımındaki dönüşümü ele alarak tarımda kapitalizm/şirketleşme olgusuna yönelik dayatılan bu mekanizmaların tarımsal yapılar üzerindeki etkilerini incelemektedir.Öğe Tarım sayımları çerçevesinde köylülüğün dönüşümü(Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi, 2022) Dincer, Akif; Engin, Fevzi1980'lerden itibaren uluslararası kurumlar ve Avrupa Birliği'nin dayatmalarıyla benimsenen neoliberal politikalar, Türkiye'de tarım sektörünün serbestleşmesi yönünde baskı oluşturmuş ve ulusal tarım politikalarını bu doğrultuda yeniden şekillendirmiştir. Türkiye'ye dayatılan politikalar, tarım politikalarının şirket yanlı politikalar şeklinde yeniden tanımlanması ve tarımsal ürün, girdi piyasalarındaki bütün desteklerin kaldırılması biçiminde ortaya çıkmıştır. Türkiye tarımında kapitalist dönüşüm, 1980'lerden sonra IMF, DB ve DTÖ'nün görüşleri doğrultusunda şekillenirken, 2005 yılında AB'ye tam üyelik müzakere süreci bağlamında ilerlemiştir. Bu çalışma, Türkiye tarımının kapitalist dönüşümü ve bu dönüşümün tarımsal üretim alanı, tarımsal yapılar/köylülük üzerindeki bölgesel etkilerini incelemektedir. 1991-2019 dönemi tarım sayımlarının bölgesel sonuçlarına göre, küçük üreticiliğin yaygın olduğu Ege, İstanbul, Marmara, Orta Anadolu ve Akdeniz Bölgesinde, kullanım dışı kalan tarım alanlarının büyük bir çoğunluğu küçük ölçekli işletmelere aittir. Bu işletmelere ait bir kısım arazi, büyük ölçekli işletmelerin mülkiyetine, bir kısım arazi de hükümet desteğiyle rant alanı olarak çeşitli projelere (HES, otoyol, hava alanı, konut, turizm) konu olmuştur. Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde kullanım dışı kalan arazilerin büyük çoğunluğu büyük ölçekli işletmelere aittir. Güneydoğu'da 1990'lardaki şiddet ortamı tarım arazilerinin ekilememesinde rol oynarken, 2001-2019 döneminde ise, tarım arazileri çeşitli rant projelerine konu olmuştur. 1980 sonrasında uygulanan politikalar, küçük üreticileri tarımsal üretim alanının dışına itilme sürecini hızlandırmıştır. Tarımda varlığını sürdüren küçük üreticiler, tarım ve tohum kanunlarıyla şirketlerin ihtiyaç duyduğu girdileri karşılamak için sözleşmeli üretime zorlanarak uluslararası işbölümüne eklemlenmiştir. Sözleşmeli üretim ilişkisine giren küçük çiftçiler, varlığını devam ettirmek için daha çok çalışıp az tüketerek ya dışarıdan kiracılık ilişkisine girip arazi tutarak ya da mevsimlik ücretli çalışma gibi direnç mekanizmalar geliştirerek ayakta kalmaya çalışmaktadır.Öğe Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu kalkınma politikaları: 1960-1980 dönemi(Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi, 2013) Dincer, Akif; Somel, Cem1960?lı yıllara kadar ekonomik faaliyetlerin Batı Anadolu?da yoğunlaşması bölgeler arasında eşitsiz gelişmeye neden olmuştur. Bölgeler arasındaki farkı azaltmak için kalkınma planlarında bölgeler arasındaki eşitsizlik vurgulanmış ve kalkınma planları uygulamaya konmaya çalışılmıştır. Bu tezde, Türkiye?de sermayenin mekânsal tercihleri doğrultusunda bölgeler arasında gelişen eşitsiz kalkınma süreci, tarihsel bir bağlamda değerlendirilmekte ve eşitsiz gelişmenin Kürt Coğrafyasındaki etkileri analiz edilmiştir. Ayrıca, 1960-1980 yılları arasında ülkenin en az gelişmiş bölgesi olan Kürt Coğrafyasına devletin ekonomik müdahaleleri ve az gelişmişliği ortadan kaldırmaya yönelik politikalar ele alınmıştır. Bunun yanında, 1960-1980 dönemleri arasındaki hükümet programları üzerinde durularak, hükümetlerin bölgeye yönelik ekonomi politikaları ve 1980 sonrası Güney Doğu Anadolu Projesi (GAP) ile ilgili tarihsel bir değerlendirme yapılmıştır. Devlet kalkınma planlarında az gelişmiş bölgelerin kalkınmasına yönelik politikalara değinilmesine rağmen, uygulanan politikalar bölgeler arasındaki eşitsiz gelişimi önleyememiştir. Hükümetler, Kürt Coğrafyasına yönelik sosyal adalet ve sosyal kalkınmaya odaklanmaktan çok, ülkenin batı kısımlarında sermayenin genişlemesine odaklı bir büyümeye önem vermiştir. Ayrıca, 1980?ler sonrasında Kürt Coğrafyasındaki gelişimi tetikleyecek olan GAP?ın sadece maden ve enerji sektörüyle sınırlı olduğu görülmektedir. Buradaki kaynakların, Batı?daki sanayinin ihtiyaçları doğrultusunda aktarılıp kullanılması Kürt Coğrafyası ile Batı Bölgeleri arasındaki dengesizliği artırmıştır. Bunun yanında, sulama alanındaki yatırımların düşük oluşu ve yerel katılımcıların projeye dâhil edilmemeleri projeye olan güveni sarsmıştır. GAP?ın bölgeler arasındaki dengesizliği giderecek bir proje niteliğine sahip olmadığı görülmüştür.