Yazar "Belli, Hasan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Assessment of psychopathological aspects and psychiatric comorbidities in patients affected by tinnitus(Springer-Verlag, 2008) Belli, Şeyda; Belli, Hasan; Bahçebaşı, Talat; Özçetin, Adnan; Alpay, Emrehan; Ertem, ÜmitThe aim of present study was to determine the psychiatric symptoms and comorbidities in patients affected by tinnitus. The study sample, between June 2004 and September 2005, consisted of 180 Turkish adults living in Elazig. Ninety consecutive tinnitus patients were enrolled on their first visit to the outpatients clinic. Control subjects were recruited partly from the social surroundings of the authors. All subjects with significant medical and/or psychiatric pathologies, such as schizophrenia, manic-depressive psychosis, dementia, and behavioural disorders with social withdrawal or suicidal risk, were excluded, as were those unwilling to take part in the study. For the psychopathological examination, patients underwent the Structured Clinical Interview for DSM-III-R (SCID-I, SCID-II). Beck Depression Inventory (BDI), Beck Anxiety Inventory (BAI), Symptom Check list-90 (Revised) (SCL-90-R) were also administered to patients with tinnitus and control subjects. SCL-90-R subscales scores, Beck Anxiety Inventory and Beck Depression Inventory scores were significantly higher in tinnitus patients than in normal control subjects. Twenty-four patients (26.70%) with tinnitus had at least one psychiatric diagnosis. Five control subjects (5.60%) had at least one psychiatric diagnosis. There were significant differences between the two groups (P < 0.001). Anxiety disorders and somatoform disorders were significantly higher in tinnitus patients than in normal control subjects. We conclude that psychiatric symptoms (such as symptoms of anxiety, depression or somatization) among patients with tinnitus should alert clinicians for the presence of a chronic and complex psychiatric condition (Axis-I and Axis-II disorders).Öğe Perpetrators of homicide with schizophrenia: sociodemographic characteristics and clinical factors in the eastern region of Turkey(W B Saunders Co-Elsevier Inc, 2010) Belli, Hasan; Ozcetin, Adnan; Ertem, Umit; Tuyluoglu, Emel; Namli, Mustafa; Bayik, Yilmaz; Simsek, DuzgunIn this study, we aimed to describe the social and clinical characteristics and offense details in a sample of people with schizophrenia convicted of homicide in the eastern region of Turkey. This study was performed in Elazig Mental Hospital between November 2004 and May 2007. We included 43 men and 6 women with schizophrenia convicted of homicide who were hospitalized in the forensic psychiatry unit for compulsory treatment. Preset data recording forms were used. The first part of the forms contained questions regarding the age, sex, marital status, residence, educational status, and occupation of the patients. The second part of the forms included questions about some clinical features of patients with schizophrenia: the presence of schizophrenia in any family member, duration of the disease, subtype of schizophrenia, previous contact with mental health services, types of antipsychotics (first and last drug used), and adherence to antipsychotic medication. The third part of the forms dealt with alcohol-substance abuse and features of the victim (sex of the victim and whether the victim was a stranger, partner, or an ex-partner in the family or an acquaintance). The mean +/- SD age of our patients was 36.98 +/- 10.07 years, and 55.1% of the patients were unmarried. In our sample, 42.9% of the patients were primary school graduates and 75.5% were unemployed. Of the perpetrators, 14.3% never had contact with mental health services. However, 85.7% of patients had previous contact with mental health services. We found that 85.7% of the patients were paranoid subtype and 85.7% were not using their medication regularly and that treatment compliance was considerably low. We found that haloperidol and trifluoperazine were the most preferred antipsychotic drugs, particularly being the first drugs used during treatment (haloperidol, 71.4%; trifluoperazine, 10.2%) and the last antipsychotics used before the offence (haloperidol, 46.9%; trifluoperazine, 20.4%). In 38.8% of cases, schizophrenia was present in the first-degree relatives. We also found that 69.4% of victims were one of the family members. In our sample, 24.5% of patients were using alcohol and 4.1% were using cannabis. It is plausible that rendering more effective communication might allow earlier intervention for unrecognized and possibly unrecognizable risk factors of homicidal acts in people with schizophrenia. (C) 2010 Elsevier Inc. All rights reserved.Öğe Şizofreni hastalarında bazı sosyodemografik özellikler ve tedavi ile ilişkili etkenler(2007) Belli, Hasan; Özçetin, Adnan; Ertem, Ümit; Alpay, Emrehan; Bahçebaşı, Talat; Kıran, Ümit Kemal; Baykız, Ali FuatAmaç: Ülkemizin daha az gelişmiş ve geniş aile sisteminin yaygın olarak yaşandığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayan şizofreni hastalarını ele aldığımız çalışmamızın amaçları; şizofreni alt tiplerine göre hastaların sosyodemografik ve hastalığın klinik özelliklerini tanılamak, tedavide ilaç seçimi ve tedavi sürecini etkileyen etkenleri ve şizofreni hastalarında madde kullanım örüntüsünü belirlemektir. Yöntem: Çalışmaya Elazığ Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi'ne aileleriyle birlikte ayaktan başvuran ve yatırılarak tedavi edilmesine karar verilen, DSM-IV tanı ölçütlerine göre şizofreni tanısı konan 15-65 yaş arasında 329 erkek, 134 kadın olmak üzere toplam 463 hasta alındı. Bulgular: Hastalarımızın %87.5'i çalışmıyor, %26.3'ü okuryazar değil, %36.7'si ilkokul mezunuydu. Tüm hastaların %84.7'si alt gelir düzeyinde ve %60.3'ü bekardı. Hastalarımızın %62.4'ü paranoid, %22.7'si dezorganize, %8.2'si rezidüel ve %6.7'si farklılaşmamış şizofreni alt tip ölçütlerini karşılamaktaydı. Hastaların %17.1'i herhangi bir madde kullanmazken, %76.0'sı sigara kalan diğer hastalar ise sigara"ile birlikte alkol ve/veya esrar kullanmaktaydı. Tedavi başlarken ilk tercih edilen ilaç %95.9 ile tipik antipsikotikler olup son kullanılan ilaç seçiminde bu oran %76.3'e düşmekteydi. Tartışma: Hasta grubumuzda tipik antipsikotiklerin birinci tercih olması sürmektedir. Düzenli ilaç kullanımı hastanın hastaneye yatış sayısı ile güçlü pozitif; yaş, ailesiyle birlikte yaşama, tedavi süresi ve evli olma ile zayıf pozitif ilişkili görünüyordu. Hastanın hastane ya da hekimle sürekli iletişim içinde olması ve yakınlarından aldığı sosyal destek tedaviye olumlu katkı sağlamaktadır. Madde kullanımı, meslek, düşük ekonomik düzey, kullanılan ilk ilaç arasında görülen negatif ilişki düzenli ilaç kullanımını engellemekte gibi görünmektedir. Aile ve yakın çevrenin hastaya verdiği sosyal destek ve yine kültürümüzün önemli bir özelliği olan madde kullanımını engelleyici yönünü kullanarak tedaviye uyumu artırabiliriz. Kısıtlı ekonomik olanaklarımızı yan etkisi daha az ve negatif belirtilere daha etkili atipik antipsikotikleri kullanma oranını artırma yönünde kullanarak hastaların yaşam kalitelerini de yükseltip üretkenliklerini artırabiliriz.Öğe Sosyal fobi bozukluğu tanısı almış bireylerde serum kolesterol düzeylerinin kontrol grubundaki bireyler ile karşılaştırılması(Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi, 2004) Belli, Hasan; Ataoğlu, AhmetÖZET Sosyal fobi, yüksek prevelansına rağmen, çok fazla tespit edilebilen bir bozukluk dağildir. Sosyal fobi anksiyete grubu bozuklukları sınıfında incelenmektedir. Anksiyete bozuklukları ile ilgili araştırmaların bir kısmım da serum kolesterol düzeyleri ile ilgili olanlar oluşturur. Bu çalışma, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Düzce Tıp Fakültesi psikiyatri polikliniğinde 2002-2003 yıllan arasında gerçekleştirildi. Ardışık olarak ilk kez başvuran ve çalışma kriterlerini karşılayan, sosyal fobi bozukluğu tanısı almış, 40 kişi çalışmaya alındı. Kontrol grubu da psikiyatrik ve tıbbi yönden sağlıklı 40 kişiden oluşturuldu. Çalışma ve kontrol grupları; yaş, cinsiyet ve vücut-kitle indeksleri bakımından benzerdi. Sosyal fobi bozukluğu tanısı, DSM-IV tam ölçütlerine göre konuldu. Eksen-I ve eksen-H komorbiditesini dışlamak için SCID-I ve SCID-II yapılandırılmış klinik görüşme çizelgeleri kullanıldı. Sosyal fobi ve kontrol grubundaki bireylerde; serum kolesterol, HDL ve LDL düzeylerine bakıldı. Sosyal fobi ve kontrol grubunda serum HDL düzeyleri arasında anlamlı bir fark tespit edilemedi (p=0.064). Sosyal fobi ve kontrol grubunda serum LDL düzeyleri karşılaştırıldığında, sosyal fobi grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu (p=0.022). Her iki gruptaki serum serum kolesterol düzeyleri karşılaştırıldığında, sosyal fobi grubunda kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek bulundu (p=0.008). Bu durum, sosyal fobi tanısı almış bireylerde artmış noradrenerjik mekanizma ve genetik birliktelik ile açıklanabilir. Bir diğer neden olarak da azalmış fiziksel aktivite gösterilebilir. Ayrıca yüksek kolesterol düzeyleri, serotonin reseptörlerine etki ederek sosyal fobi oluşumuna neden olabilirler.Bu istatistiksel sonuçlar, sosyal fobi bozukluğu tanısı almış bireylerin yüksek kardiyovasküler hastalık riski altında olabileceklerini gösterir. Bundan dolayı, bu hastalan tespit etmek ve serum kolesterol ve LDL düzeylerini araştırmak önemlidir.